Bleach’in Gerçek Düzeni ve Yhwach’ın “Gerçek” Dünyası

Bleach dünyasının gerçek düzeni, Ruh Hükümdarı ve Yhwach’ın planı üstüne kapsamlı ve ağır spoiler içeren bir analiz olacak. Müziği tekrara almak isteyebilirsiniz. Başlamadan önce, açtığı başlıklarla pek çok kritik bağlantılardan bahseden ve onları anlamama oldukça yardımcı olmuş Animamask’e teşekkür ederim. Bu yazıda bahsettiğim pek çok şeyi onun yazıları sayesinde fark ettim veya daha iyi anladım. Kendisi olmadan bu yazı mümkün olmazdı veya olsa bile kimi noktalar kaçırılmış olurdu. Bana özellikle yardımcı olmuş başlıklar şöyledir (1, 2, 3, 4).

Başlayalım.

[Bu yazı, yazarın kendi sitesinde de yayımlanmıştır.]

Yhwach, Ruh Hükümdarı’nı emdikten sonra, Wandenreich, yani Quincylerin kalesini, Ruh Hükümdarı Kalesi’ne getiriyor. Kendi kalesiyle, Ruh Hükümdarı Kalesi’ni bağlıyor ve yeni bir merkez oluşturuyor. Bunun adına ise Wahrwelt (真世界城 (ヴァールヴェルト) diyor. Yeni dünyanın merkezi olacağından bahsediyor. Peki Wahrwelt ne demek?

wahre Welt

Wahrwelt kelimesi, Almancada, wahre ve Welt kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır. Wahre “gerçek, hakiki” anlamına gelir ve Welt ise “dünya” demektir. Yani Türkçede “Gerçek Dünya”, İngilizcedeyse “True World” denilen olaydır. Peki bu ne demek oluyor?

Nietzsche’nin bir yazısı vardır “Wie die »wahre Welt« endlich zur Fabel wurde” isminde (Animamask’e bunu Bleach’e bağladığı için teşekkürler).

Wie die »wahre Welt« endlich zur Fabel wurde

İngilizce karşılığı ‘How the “True World” Finally Became a Fable, The History of an Error’ oluyor.

HOW THE “TRUE WORLD” FINALLY BECAME A FABLE

Türkçe karşılığı “Gerçek Dünya” Sonunda Nasıl Bir Masal Haline Geldi, Bir Hatanın Tarihi.

İngilizceniz veya Almancanız varsa yukarıdaki linklerden okuyabilirsiniz. Aynı şekilde, aşağıdaki İngilizce yazı, burada neyin anlatılmak istediğini güzel bir şekilde açıklıyor.

Nietzsche and the True World

Bu yazıyı, İngilizceniz varsa okumanız gerçekten tavsiye edilir. Okumayanlar için, alakalı kısımları şöyle bir özet geçeyim.

Nietzsche’ye göre, bilge bir çok filozof da dahil olmak üzere, pek çok insanın içine düştüğü bir hata vardır. O da, Gerçek Dünya mitidir. Bu mite göre, insanların ulaşabileceği ütopik bir düzen vardır ve şu an içinde bulunduğumuz dünya geçicidir. Julian Young, bu durumu şöyle açıklar.

“Gerçek dünya bir hedeftir; öyle bir hedeftir ki, ona ulaşmak… ‘sonsuz mutluluk’ durumuna, bir cennete, veya bir ütopyaya girmektir. Böylece gerçek dünya felsefeleri… hayata bir yolculuk gözüyle bakarak ona anlam verir; ‘kefarete, yolculuğun stres ve rahatsızlığını çokça telafi edecek bir varışa’ bir yolculuktur.” (The Death of God and the Meaning of Life, Julian Young)

Üç Gerçek Dünya

Nietzsche bu mitle oldukça ilgilenmiştir çünkü bunu bir hata olarak görür. Bu, nihilizmden ve anlamın yok oluşundan bir kaçış yoludur fakat yanlıştır. Aslında bir gerçekliği olmasa da, hem insana kendisini önemli hissettirir hem de hayatına yapay bir anlam katar. Nietzsche değil fakat incelemenin yazarı burada üçe ayırıyor bu gerçek dünya mitlerini; zamansal olanlar, monistik (tekçi) olanlar, sonsuz olanlar.

– Zamansal olanlar, eninde sonunda bu dünyada gerçekleşeceği düşünülenlerdir. Tarih felsefesiyle yakından ilgilidirler. Ünlü ekonomist Ludwig Von Mises’in sözleriyle şöyledir.

“Tarih felsefesi, insanlığın tarihine farklı bir noktadan bakar. Tanrı veya doğa veya başka bir insanüstü varlığın, olayların akışını belli bir sona doğru yönlendirdiğini varsayar…” (Theory and History, Ludwig von Mises)

Buna ünlü bir örnek, Karl Marx’ın “tarihin sonu” ütopyasıdır. Sınıf çatışmalarının eninde sonunda sınıfsız bir toplum yaratacağı ve bunun ütopik bir düzen oluşturacağı fikridir.

– Monistik olanlar, nasıl okyanuslardaki dalgalar okyanusla aynı dokudans,a insanın gerçek benliğinin evrenin ruhuyla aynı dokudan olduğunu savunurlar.

Monistik gerçek dünyalar, bireye, kendi varlıklarının kendilerini aşan bir şey olduğu hissini verir.

Buna ünlü bir örnek, Hintli inanışıdır. Buna göre, bireysel olan bir illüzyon, bir yalandır ve evrensel ruh olan Brahman’ın bir yansımasıdır sadece. Hayattaki amaç, bu yalansal bireyselliği aşmak ve ‘gerçek benlik’ denilen ‘atman’a ulaşmaktır. Atman, Brahman ile aynı şeydir.

– Üçüncü olarak, sonsuz olanlar vardır ki, İbrahimi dinlerin sahip oldukları da budur.

Bu kısmı fazla açıklamaya gerek yok çünkü diğer dünya ve sonsuz hayat fikrinin ne olduğunu, herkes aşağı yukarı biliyor.

Gerçek dünya mitlerinin hepsinin işlevi, bireylerin varlığına bir anlam yüklemek, bir amaç vererek geçiciliği yenmek, zaman zaman acınası bile olabilen hayatın, zorluklarının üstesinden gelmeyi sağlamaktır. Nietzsche bu fikri sorunlu bulur çünkü bunun çilecilik olduğunu söyler. Kesin olarak yaşayacağımızı bildiğimiz tek yaşamı bir araç, katlanılması gereken bir çile olarak görmeye ittiğini söyler.

Ruh Hükümdarı

Peki Yhwach’ın gerçek dünyası nedir? Bunu anlamak için, öncelikle Ruh Hükümdarı’nın işlevini öğrenmek gerekiyor.

Bleach’in 615. sayısından olan bu sayfaya göre “Ruh Hükümdarı’nın yegane işlevi, Soul Society’ye ve Soul Society’den akan ruhların akışını sürdürmektir.”

(Not: Daha iyi bir çeviriden çevirdim fakat kimi sebeplerden dolayı şimdilik burada paylaşamıyorum. Birebir aynı çeviri görmezseniz resimlerle, sebebi bu.)

Bir dakika, Ruh Hükümdarı her şeye hükmeden, shinigamilerin deyimiyle, varlığı “mutlak” birisi değil miydi? Neden sadece böyle bir araç, bir alet gibi davransın?

Dört uzvu da kesilmiş bir varlık…

Kalbi çıkarılmış (Valkyrie) bir varlık…

Bir kristal içine hapsedilmiş bir varlık…

Böyle birisi, size gerçekten bir hükümdar gibi geliyor mu? Hatta Kubo’nun direktifi altında yazılan light novel Bleach: Kendi Dünyandan Korkamazsın‘a girersek, koku, duyma, görüş vb. hiç bir duyusu da yok. Sonsuza kadar, yaşam ile ölüm arasına sıkışıp kalmış bir halde sürünüyor. Aynı light novel’dan öğreniyoruz ki, Ruh Hükümdarı bu hale bir İlk Günah ile getiriliyor. Soul Society’nin İlk Günah’ı. Öyle bir şey ki, bunu öğrenmek Tousen’in Soul Society’ye ihanet etmesini sağlıyor. Sıfır ahlaka sahip Aizen’in bile sinirlenmesine yol açıyor. Shunsui bile bunu öğrenince, kibar bir şekilde konuşmayı bırakıyor. Ancak işleri basit ve mangaya bağlı tutmak için, bu yazıda bunlara girmeyeceğim.

Elimizdeki bilgiler, Ruh Hükümdarı’nın bu pozisyona isteyerek gelmediğine işaret ediyor. Bunu daha da destekleyen bir durum var.

621. bölümde geçen bu sahnede, Yhwach, Ruh Hükümdarı’nı emmeye başlıyor. Ancak Ruh Hükümdarı’nın güçlerini kontrol etmeye henüz başlamadığı için, bu güçler Ruh Hükümdarı’ndan taşıyor ve etrafa yayılmaya başlıyor. Quincyler ilk başta korkuyor fakat Haschwalth’ın bilgilendirdiği ve daha sonra bu siyah yaratıkların davranışlarıyla doğrulanan bir durum var; yaratıklar shinigamilerin düşmanı. Kısacası, Ruh Hükümdarı’nın güçleri serbest kaldığı an, yaptıkları ilk şey shinigamilere saldırmak oluyor.

Peki neden Ruh Hükümdarı, shinigamilerin düşmanı olsun?

Quincyler

Cevabı basit; Ruh Hükümdarı bir Quincy.

Bunun cevabı aslında pek çok yerde veriliyor.

Ruh Hükümdarı’nın sol eli olan Pernida, 640. bölümde “Her zaman bir Quincy olmuş olduğunu,” söylüyor.

Aynı zamanda, 656. bölümde Ruh Hükümdarı’nın kalbi olduğu söylenen Gerard Valkyrie de bir Quincy.

Bunun bir dedikodu olduğunu düşünüyor, Askin. Ancak Yhwach’ın herhangi bir anı değiştirme gücü yok. Aynı zamanda Ruh Hükümdarı’nın ve dolayısıyla uzuvlarının Quincy olması diğer kanıtlarla da destekleniyor.

Başka bir kanıt çok daha doğrudan, daha doğrusu göz önünde saklanan bir tanesi. Ruh Hükümdarı’nın yegane işlevinin, üç dünya arasındaki (Hueco Mundo, Materyal Dünya, Soul Society) ruh akışını sağlamak olduğu söylendi. Peki, çevredeki ruh parçacıklarını kontrol edebilme yeteneği kimlerde?

Quincylerde.

Yine başka bir kanıt, Ruh Hükümdarı’nın gözlerinden geliyor.

Fark ettiyseniz dört tane irisi var. Bu tarz bir göz yapısını başka kimde görmüştük?

Yhwach ile Ruh Hükümdarı, aynı göz yapısına sahip (bu detayı yakalayan Animamask’e teşekkürler). Ancak Ruh Hükümdarı dört tane irise sahip ki bu, tam formunda Ruh Hükümdarı’nın Yhwach’tan bir tık yukarıda bir varlık olduğuna işaret ediyor. Sadece kalbi olan Valkyrie’nin bile, Soul Society’deki en güçlü kaptanların neredeyse hepsi bir aradayken, onları mucizenin gücüyle yendiği ve gücünün sınırsız gibi göründüğü düşünülürse, şaşırtıcı değil.

Bütün bunlar bir arada değerlendirilince, Ruh Hükümdarı’nın bir Quincy olduğu açıkça ortaya konuyor.

Başka bir nokta, 611. bölümde Yhwach’ın Ruh Hükümdarı’na babası olarak hitap etmesi. Dediği kelimenin birebir anlamı olmayabilir. Ichigo’ya da oğlu olarak hitap ediyordu fakat onun biyolojik olarak babası değildi. Ancak Ruh Hükümdarı ve Yhwach’ın bir bağı olduğu çok bariz. Bunun Quincylikle alakalı olduğu da açık.

O zaman, Yhwach’ın orijinal planına ve ütopyasına gelelim.

Yhwach’ın Orijinal Planı

Yhwach’ın orijinal planını şöyle bir hatırlayalım. İlk amacı Ruh Hükümdarı’nı öldürmekti. Onu emmeyi ve gücünü almayı planlamıyordu. Ichigo’nun içindeki Quincy kanı sayesinde, ona Ruh Hükümdarı’nı kestirdi ve normalde işi orada bitmişti. Başta attığım sayfaya tekrar dönüyoruz.

Soul Society, Dankai (dünyalar arası geçiş), Hueco Mundo ve insanların dünyası, hepsi yok olacak bu olayın sonunda. Bu durum, Urahara’nın 421. bölümde ettiği lafla da destekleniyor.

Urahara, Ruh Hükümdarı’nın düzenin kilit noktası, daha doğrusu birebir çeviriyle dingil taşı olduğunu söylüyor. Dingil taşı, iki ayrı nesneyi birbirine bağlayan ve onları bir arada tutan bir alettir. Urahara haklı da çıktı. Ruh Hükümdarı’nın tek işlevi, bu üç ayrı dünyayı bir arada tutmak. Bir dingil taşı olmak.

Yhwach’ın asıl amaçladığı da işte bu. Bu düzeni yok etmek. Ancak bunu gerçekleştiremiyor çünkü Ukitake kendisini feda ediyor ve Ruh Hükümdarı’nın yok oluşunu durduruyor. Ruh Hükümdarı’nın sağ eli olan Mimihagi’nin yeteneği, durdurmanın gücü. Bu sayede bu yok oluş engelleniyor.

Bu olay Yhwach’ı çok şaşırtıyor çünkü Ruh Hükümdarı’nın ölümü kabullenmesini bekliyor. Shinigamilerin tarafında davranmasını, hele hele var olan üç dünya düzenini (Hueco Mundo, Soul Society, Maddi Dünya) korumasını hiç beklemiyor.

Yaşadığı şaşkınlık burada çok belli. Hem Ruh Hükümdarı’nın sağ eline hem de Ruh Hükümdarı’na hitap ederek “Neden sen, Ruh Hükümdarı’nın sağ eli, önüme geçiyorsun?! Bu kadar uzun süredir koruduğun Soul Society’ye karşı duygusal mı hissetmeye başladın?! Bana cevap ver, Ruh Hükümdarı!” diye bağırıyor.

Nedeni belli. Acınası bir halde bulunan ve Soul Society’nin düşmanı olan Ruh Hükümdarı’nın, bu düzeni korumasını beklemiyor. Hem düşmanlarının düzeninin yok edilmesini hem de kendisinin bu işkenceden serbest bırakılmasını kabulleneceğini varsayıyor. Mimihagi’nin motivasyonunu şu noktada kesin olarak bilemeyiz. Belki Ukitake’nin yaptığı ritüel onu böyle davranmaya zorladı, belki de shinigamilerin uzun bir süre boyunca kendisine tapınması sonucu, gerçekten onlara karşı bir şeyler hissetmeye başladı. Sonuç ne olursa olsun, Ruh Hükümdarı’nı öldürmekte başarısız olduktan sonra, onu emmeye karar veriyor.

Onu emdikten sonra da, manuel olarak bu düzeni yok etmeye çalışıyor.

Yhwach’ın Gerçek Dünyası

Yhwach’ın amacı üç dünya düzenini yok etmekse, bu ne demek oluyor? Kanıtlara geçmeden önce biraz mantık yürütmek istiyorum.

Bu dünyada ölüm diye bir şey var. İnsanlar ölünce başka dünyalara geçiyorlar. Bu diğer dünyalarda ölenlerse bir başkasına geçiyorlar. Ortada tam anlamıyla bir döngü var. Buradan şöyle bir sonuç çıkarılabilir. Eğer bu farklı dünyalar yok edilirse, ölüm de yok edilecektir, değil mi?

Kesinlikle durum böyle. Yhwach’ın son anlarında dedikleri de bunu doğruluyor.

“Yol kapanıyor! Ichigo… şu anki dünya, Soul Society ve Hueco Mundo… bunların bir araya gelmesi gerekiyordu. Hayat ve yaşam, çarpıtılmış ve bir araya gelerek birleşmiş. Hepsinin kaderinde tek ve bir olmak vardı.”

“Fakat şimdi bu büyük ihtimalle asla olmayacak. Bunun için kendine teşekkür etmelisin, Ichigo. Ne yazık ki… buradaki çabaların sayesinde… ölüm ve yaşam şu anki formlarını asla kaybetmeyecek… ve soluk alan herkes, her bir günü ölüm korkusuyla yaşayarak geçirecek… sonsuza kadar.”

Yani, aslında Yhwach’ın tek bir amacı var.

Ölümsüz Dünya

Yhwach’ın amacı ölümü yok etmek. Bu şekilde, insanlar ölmeyecek ve onun korkusundan kurtulacaklar. Kendi kafasındaki cenneti, yani wahre Welt’i, gerçek dünyayı oluşturmak istiyor. Bunun ima ettiği başka bir nokta da, aslında Ruh Hükümdarı’nın merkezine konulduğu üç dünya düzeni var olmadan önce, dünyanın tek dünya düzeninde, ölümün olmadığı bir şekilde var olduğu. Yani gerçek dünya sözcüğünde bir kelime oyunu var. Hem Yhwach’ın ütopyasını ifade ediyor hem de bu yapay düzen kurulmadan önceki, doğal halindeki dünyayı ifade ediyor.

Burada başka bir nokta daha var, Tite Kubo, yani manganın yaratıcısı, bir radyo programında, seriyi yazmasındaki ana etkenlerden birisinin, kendi ölüm korkusu olduğunu söylüyor. Aşağıda İngilizce çevirisini bulabilirsiniz.

https://twitter.com/i/moments/926914353680568321

Yani Yhwach, kendi ölüm korkusunu temsil ediyor. Ancak bunun bir karşıt cevabı da var elbette. O da Ichigo. Seri sonunda Aizen’in kendi kendine konuşması bunu açıklıyor.

“Yhwach… korkunun bir yük olmadığı bir dünya arzulamıştın. Ancak, ölüm korkusunun olmadığı bir dünyada… insanlar korkularını bir kenara atıp, onlara göğüs germekten doğan umudu asla elde edemeyeceklerdir. İnsanların sadece yaşayarak bile ilerlemeye devam edebildiği doğrudur… ancak bu, ölüme karşı atılmak ve bütün gücünle onu uzak tutmaya çalışmakla kıyaslanamaz bile. Bu yüzden, insanlar buna özel bir isim vermiştir.”

“Cesaret.”

Yhwach’ın kafasında, eğer ölüm ortadan kaldırılırsa, ütopik bir düzen olacağı fikri var. Yukarıdaki kısımla ve manganın tamamıyla, Kubo hem kendi korkusuna bir cevap vermiş oluyor hem de Yhwach’ın gerçek dünyasının neden sahte bir hayal olduğunu göstermiş oluyor. İlk ciltteki şiirde denildiği gibi.

我らは 姿無きが故に
warera wa sugatanaki ga yue ni

Korkuyoruz

それを畏れ
sore o osore

var olmayandan.

Ancak olay korkmakla bitmiyor. Korksak bile devam edebilecek cesareti bulabiliyoruz, ölüme rağmen umutlarımızı kovalayarak. Aynı Ichigo’nun bütün hikaye boyunca yaptığı gibi, her savaşta çaresizlikle yüzleşiyor ve bu çaresizliği yenmenin bir yolunu buluyoruz. Bu yüzden de, bir ütopyaya ihtiyacımız yok. Hatta bir ütopya olsaydı, bu hayata anlam veren her şeyi yok ederdi.

En azından işin bir yanı bu. İlk Günah ve diğer olaylara, ilerleyen yazılarda gireceğim.

Forumda yorumlamak için tıklayın.

Feindbild Yazar:

Buradaki ve başka yazılarımı da içeren kendi sitem: https://otegezen.wordpress.com/

11 Yorum

  1. Muhammet Atıcı
    11 Ekim 2018
    Yanıtla

    On numara yazı olmuş.

    • 12 Ekim 2018
      Yanıtla

      Eyvallah hacı. Türkçe ortamlarda bu konuda bir bilgi boşluğu var işte, doldurmaya çalışıyorum.

  2. Serdar
    23 Ocak 2019
    Yanıtla

    2012 de aklımda beliren tüm sorulara nerdeyse cevap niteliğinde bir yazı olmuş. Eline sağlık. Mangasını da hiç takip etmemiştim. Bu yazı çok iyi geldi.
    Animesinin geldiği noktadan bakınca doğal olarak anlaşılması imkansız yerler var. Şahsen mangasını da okumak istemiyorum zira olayların nereye gideceği Ichigo nun annesi hakkında bir çok gizemin mevcudiyetinden belliydi. Arada geçen bi ton muhabbeti saymazsak “haa taam ya” noktasına gelmiş bir manganın neresini okuyayım.
    Severek izlediğim bir animeydi. Tek tilt eden noktası orihime karakterinin aninenin akışından bağımsız hissettimesiydi. Hala da anlamam neden öyle bir karakter bu hikayede vardı? Aklıma gelen şey sadece 2 büyük objeden ibaret 🙂

    • 24 Ocak 2019
      Yanıtla

      Yorum için teşekkürler. Ben mangayı belli açılardan animeden daha iyi buluyorum. Arka plan çizilmeyerek ve karakterlerin yüz ifadelerine yüklenerek, onların yaşadıkları duyguları ve niyetlerini daha iyi veriyor. Örneğin, Urahara ve Aizen her karşılıklı konuştuğunda, mangayı daha bir dikkatli okurum. Urahara ta Sahte Karakura Kasabası savaşı zamanında, Aizen’e, Hogyoku yaratma konusunda “Evet, o zaman için başarısız olmuştum,” diyor. Aizen, bunu, Urahara’nın egosuna yedirememesine bağlıyor. Sonuçta kendisi o sırada Hogyoku’yla birleşmeye başlamış ve Urahara’nın Hogyoku’sunu da çoktan emmiş. Ancak aslında, Urahara Hogyoku’yu bile aşan bir şeyi ima ediyor: Ichigo’yu. Hogyoku’nun sadece bir kopyası olduğu şeyin aslının yaratılmasında, yani Ichigo’nun oluşmasında, Urahara’nın parmağı var. Aynı zamanda Ichigo’yu bütün kilit noktalar boyunca yönlendirmiş ve istediği kıvama getirmiş. Ichigo’nun oluşumunun tam olarak nasıl olduğunu, daha sonra EVERYTHING BUT THE RAIN isimli mini arkta gördük. Bu tarz küçük ipuçlarını yakalamış olanlar için, Urahara’nın buradaki rolü bir sürpriz olmadı ve hatta çabanın güzel bir ödüllendirmesi oldu. Malesef, anime ne kadar güzel olursa olsun, bu tarz detayları veremiyor.

      Orihime’yi özel olarak incelemedim ama Ulquiorra için yazdığım yazıda önemli bir yere sahip. Ulquiorra hakkında ve ikisinin ilişkisi hakkında pek çok soru işaretini giderdiğini düşünüyorum. Ulaşmak istenilirse diye linkini bırakıyorum.

      http://kahramanbaykus.com/bleach-karakter-analizi-ulquiorranin-gizemi-cozuluyor/

      Mangayı okuyup okumamak şahsi zevke bağlı fakat animenin bittiği yer, kesinlikle hikayenin sonu değil 😀

  3. İsimsiz ve yazarsız
    29 Ocak 2019
    Yanıtla

    Çok güzel bir yazı olmuş attığın müzik ile dinledim . Çok farklı hissettim.
    Şurayı tam olarak anlamadım ruh kralını neden yhwach kendisi öldürmüyorda emiyor? birde Haschwalt hatırladığım kadarıyla bir rüya gösteriyor yhwacha , yhwachda rüya değilmiş demekki diyor burada neyi kastediyor? Seride İshidanın gücünüde tam olarak görmedik kendisi aslında yhwachın antisi gibi birşeydi ama hiç kullanılmadı gibi serinin sonu bana olmadı gibi ne düşünüyorsun? yhwach böyle nasıl kaybetti?

    • 3 Şubat 2019
      Yanıtla

      Çok teşekkürler.

      Yhwach, orada Haschwalth’ın kendisine bir rüya gösterdiğini zannediyor fakat aslında Almighty sayesinde geleceği görüyor. Bu görüsü, tam güneş doğduğu sırada, yani Almighty ona döndüğü sırada gerçekleşiyor. Bu yüzden, Yhwach geceleri uyuduğu ve tam uyanırken gerçekleştiği için, onu bir rüya zannediyor. Bu rüyayı da ona Haschwalth’ın gösterdiğini zannediyor. Sonuçta, Haschwalth ile Yhwach yakından bağlantılı. Bu bir nevi bir trope’dur, yani kurgu eserlerde oturmuş bir kalıp. Geleceği görme yeteneği olan karakterler, kibirlerinden dolayı bunu yanlış yorumlarlar ve bu, yenilgilerine yol açar. Kısacası, Yhwach kibrinden ve zamanlamadan dolayı Almighty’den gelen görüyü yanlış yorumluyor.

      Serinin sonu… en hafif deyimle tartışmalı. Ancak olan biten seri içindeki tutarlılığa uygun. Ishida’nın güçlerini aslında Haschwalth ile olan savaşında gördük. Ayrıca Yhwach’ın vurulmasında rol oynadığını da düşünüyorum. Yhwach, Uryuu’nun bir noktada ona ihanet edeceğini tahmin ediyor olmalı. Zaten bütün Quincyler Uryuu’dan şüpheleniyordu ve bu sebeple, Uryuu’nun herhangi bir şey yapmak için fırsatı yoktu. Bu fırsata sahip olduğundaysa, Yhwach çok üstün bir aşamaya geçmişti ve ihanet etmesi bir işe yaramazdı… en azından Yhwach’ın kafasında böyleydi. Uryuu’nun Yhwach’a saldırıda kullandığı Seishi no Gin (ölen Quincylerin kalbindeki gümüşten yapılmış ok) isimli oka sahip olacağını bilmiyordu. Uryuu, anti-tez gücü sayesinde, Yhwach kendisinden haberdar olmadan ona saldırabildi. Seishi no Gin’e sahip olmasa bir önemi olmazdı fakat onun sayesinde, Yhwach’ın sonunu getirdi.

      Son olarak ilk soruya gelirsek, oldukça güzel bir noktaya değinmişsin. Cevabı biraz uzun. Yhwach’ın ilk tepkisi aslında Ruh Hükümdarı’nı tekrar yok etmeye çalışmak oluyor. Bunu 618. bölümde görüyoruz. Ancak Ichigo tarafından durduruluyor ve onunla bir konuşma yaşıyor.

      “Ichigo, neden beni durdurmaya çalışıyorsun?” diye soruyor, Yhwach. “Ruh Hükümdarı’nı öldüren sendin. İçindeki Quincy kanı, Ruh Hükümdarı’nın varlığına izin vermemeli. Beni durdurmak için hiç bir sebebin yok.”

      “Buraya seni durdurmak için geldim. Buraya, Soul Society’yi, Hueco Mundo’yu ve Yaşayanların Dünyasını… hepsini korumak için geldim.”

      “Hepsini korumak için mi?! Küstahlığa bak! Senin dışında kimsenin bunu yapamayacağını mı sanıyorsun?!” diye çıkışıyor, Yhwach.

      “Benim dışımda biri yapabiliyor olsaydı bile, benim yapmamam için bir sebep değil!” oluyor, Ichigo’nun yanıtı.

      Son sahnede, Yhwach’ın bu cevaptan sonraki yüz ifadesini atıyorum.

      https://i.ibb.co/095Lt9h/0618-014.jpg

      Bleach’te yüz ifadelerinin çok önemli olduğu unutulmamalı. Söylenmeyen pek çok şey, böylece dolaylı olarak anlatılıyor. Yhwach’ın buradaki yüz ifadesiyse değişmiş durumda. Bir önceki sahnede Ichigo’ya bağırıyor ve onu küstahlıkla suçluyordu. Ichigo’nun cevabı duyduktan sonraysa yüzünde daha ciddi bir ifade var. Kısmen, Ichigo saldırıya geçtiği için ama kısmen de aralarındaki konuşma yüzünden olduğu fikrindeyim. Bundan sonraki konuşmaları da bunu destekliyor.

      Hatırlanılırsa, Ruh Hükümdarı’ını kesen kişi Ichigo olmuştu ve sebebi de içindeki Quincy kanıydı. Buna ithafen, Ichigo, Yhwach’ın bir daha ona zorla bir şey yaptıramayacağını söylüyor. Yhwach da, buna zorunda olmadığını ve zaten, Ichigo’nun iradesinin Yhwach’a bağlı olduğunu ve bugüne kadar, hep onun için savaşmış olduğunu söylüyor.

      “Sousuke Aizen’i yenmek için kazandığın yüksek güç ve Sousuke Aizen’i yenmek uğruna kaybettiğin gücü tekrar kazanman… benim gözlerimin önünde Ruh Hükümdarı’nın hayatını alman içindi!” diye duyuruda bulunuyor, Yhwach.

      “Düşünmeye bile gerek duymadan, gözlerimin önüne, senin benim için savaşman geliyor. Ne düşünürsen düşün, yaptığın her şey benim kazancım için. Hepsinin sebebi, içimizde aynı kanın akıyor olması!”

      “Kapa çeneni! Quincy kanı bir fark yaratmıyor… seni durdurmak için burada olduğumu sana söyledim,” diye reddediyor, Ichigo.

      “Neden ‘durdurmak’ diyorsun?” diye soruyor, Yhwach. “Ben neyim? Düşmanın değil miyim? Anneni öldürmüş olan adama karşı öldürmek lafını kullanamadığın gerçeği, senin zayıflığın.”

      https://i.ibb.co/RHgDjQ6/0619-006.jpg

      619. bölümde gerçekleşiyor bunlar. Hemen sonra Uryuu geliyor ve Quincyler, Ichigo ve diğerlerinden kurtuluyor. 620’ye geçiyoruz. Yhwach, Ruh Hükümdarı’yla baş başa kalıyor. Ruh Hükümdarı’nın sağ kolu, Mimihagi, Yhwach’ı emmeye çalışıyor.

      https://i.ibb.co/Yy39MH8/0620-013.jpg
      https://i.ibb.co/PY0MzCg/0620-014.jpg

      “Geleceği görmüş olabilirsin fakat güçlerimiz arasındaki farkı göremedin. Şu an olduğum şeye kıyasla çok daha aşağısın. Sağ kol, senin gücünü alacağım!”

      Burada iki etmenin rol oynamış olduğunu düşünüyorum. İlki, Yhwach’ın Ichigo’yla yaptığı konuşma. İkincisiyse, Mimihagi’nin onu emmeye çalışmış olması.

      Yhwach, Ichigo’nun güçlenmesini istiyor. Aşırı sert fakat çocuğunun iyiliğini isteyen bir baba gibi. Bu yüzden, Ichigo’nun annesini öldürmüş adama karşı bile bir derece merhamet duyması sebebiyle, onu aşağılıyor. Yhwach, ne yapmış olursa olsun, Ichigo’ya hiç bir zaman zorla bir şey yaptırmadı. Ichigo’nun içindeki kan yüzünden Ruh Hükümdarı’nı kesmesi bile Yhwach’ın aktif olarak yaptırdığı bir şey değil. Quincy kanı yüzünden, Ichigo kendi kendine hareket etti.

      Yhwach, onun güçlenmesini istiyor çünkü eninde sonunda, Ichigo’nun güçlerini emmeyi planlıyor. Ichigo’nun kazandığı herhangi bir güç onun olacak. Bu yüzden onu ne kadar güçlendirirse, kendisi de o kadar güçlenecek. Bu yüzden, Ruh Hükümdarı’nın sonunu ertelemesi ve Ichigo’nun tekrar onu yenmek için saldırması, ona bir kazanç sağlayacak.

      Diğer bir durum, Ichigo’nun da Yhwach’ın da aslında bütün diyarların iyiliğini istiyor olması. Yhwach, bu yüzden Ichigo’ya “küstahlığı” konusunda sinirleniyor. Sonuçta, aynı şeyi kendisi yapmaya çalışmıyor mu? Dünyayı bu bozuk düzenden kurtarmaya çalışıyor. Ichigo’ysa, Yhwach’a göre, kendi küstahlığı içinde gelip bu planların ve asıl çözümün önüne geçiyor.

      Bu sebeplerle, Yhwach’ın Ichigo’yla kişisel bir durumu var. Ona bir şey kanıtlamaya çalışıyor. Hatırlarsan, son savaşında Ichigo’yu sadece fiziksel olarak yenmeye çalışmıyordu. Ichigo, çaresizlikten kendisini kaybedene kadar onu mental olarak da ezdi. Kısacası, Ichigo’ya bir şeyleri göstermeye ve bir şeyleri kanıtlamaya çalışıyor. Eğer düzeni hemen yok etmezse, Ichigo’nun tekrar onunla savaşmak için bir sebebi olacak ve tekrar karşılaşacaklar.

      İkinci durum, Ruh Hükümdarı’nın bulunduğu hali görmesi. Orijinal planı onu yok etmekti fakat Reio’nun bulunduğu hali görmek bir şeyleri değiştiriyor. Sağ kol onu emmeye çalıştığında şöyle diyor.

      “Reishi’den yapılmış sağ kol. Demek beni, kendi çocuğunu, emmek istiyorsun?!”

      Bunu dedikten sonra, aralarındaki güç farkı olayından bahsediyor ve Reio’yu emme kararını bildiriyor. Şiirsel bir adalet dağıtıyor aslında. Kendini emmeye çalışan varlığı, kendisi emiyor.

      Sorduğun soru çok güzel bir yere değinmiş. Yazdıklarım şu an aklıma gelenler ve üstüne daha fazla düşüneceğim. Kim bilir, belki başka bir yazının parçası haline gelir 😀

  4. Ous
    30 Aralık 2019
    Yanıtla

    O kadar iyi bir yazı ki kendimden geçerek okudum resmen 🙂

    • Feindbild
      31 Aralık 2019
      Yanıtla

      Teşekkür ederim.

  5. 9 Mayıs 2020
    Yanıtla

    Seni tanımak istedim. Gerçekten güzel kafa yormuşsun araştırmışsın. Ben hayatımda izlediğim en güzel şeyin sarhoşluğunun 8 yıl geçmesine rağmen hala daha öyle etkisindeyim ki, bir ostsini açıp o dünyanın içine dalıp gitmenin etkisinden çıkamıyorum. O an da kala kalıyorum sadece.
    Tite Kubo nun kafasının içinde dolaşmak isterdim. Kısmen de bu anime ve mangasıyla tattık işte hepimiz de.
    32 yaşında klinik psikoloğum. Evliyim.
    Gerçekten de izlediğim ve iç dünyamda böylesine tesiri güçlü olan en iyi eser noktasına taşıyorum kendisini.

    İncelemeyi yapan değerli arkadaşım ellerine sağlık. Çok teşekkür ediyorum.

  6. Ali
    25 Ağustos 2021
    Yanıtla

    Hocam bir şey sormak istiyorum.
    Yhwach’ı kesen son darbede İchigo’nun kılıcının dışının kırılıp içinden Zangetsu’nun çıkmasının özel bir anlamı var mıdır?

    • Feindbild
      28 Ağustos 2021
      Yanıtla

      Hatırladığım kadarıyla o Aizen’in illüzyonuydu.

Feindbild için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir