One Piece’i renkli olarak yeniden okumaya başladığım için serinin şimdiye kadar en derin şekilde işlenmiş kötü adamı olan Doflamingo ile ilgili bir şeyler yazmak istedim. İleride tahtı Teach tarafından devralınacak ama şimdilik Teach’i bir kenara bırakalım ve Kaosun Prensine odaklanalım. Hem bu yazı belki daha sonradan One Piece ile ilgili daha fazla şeyler yazmama vesile olur.
Kaos’un Elçisi
Doflamingo ilk gösterdiği zamanlardan itibaren kaotik bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Denizin Yedi Savaş Lordu’dundan biri olan bu karakter sırf can sıkıntısından denizcilerin karşısında koramiralleri birbirleriyle kukla şeklinde dövüştürüyordu. Hem kendisi hem de altındaki korsanlar gelecek olan Yeni Çağ’dan bahsedip duruyorlardı. Hatta kendisi 3 büyük gücün oluşturduğu korsan çağındaki dengelerin bozulup, zirve mücadelesi için yapılacak mücadeleye tanık olacak olan Yeni Çağ için sabırsızlanıyordu. Daha sonra onu yeni çağı getirecek olan savaşın haberini bizlere verirken görüyoruz. Ardından Marineford savaşında oluşan tüm o kaostan zevk alırken onu izliyoruz. Sadist gülümsemeleri yüzünden hiç ama hiç eksilmiyor. Hatta savaşın ortasında dünyanın durumuyla ilgili olan o ikonik konuşmasını yapıyor.
“Korsanlar kötü mü? Denizciler adalet mi? Bu koşullar tarihin akışı boyunca sürekli değişti. Hiç barış görmemiş çocuklar ile hiç savaş görmemiş çocuklar farklı değerlere sahiptir. Neyin yanlış neyin doğru olduğunu en tepedekiler belirler! Burası dönüm noktası… Adalet galip gelecek mi diyorsunuz? Elbette galip gelecek ÇÜNKÜ KAZANANLAR ADALET OLACAK! “
Ancak zaman atlaması sonrası ironik bir şekilde öğreniyoruz ki aslında Doflamingo tüm sistemi dengede tutan bir Joker kartıymış. Kaosun tam zıttı olan düzeni elinde tutan bir kukla ustası. Bir örümcek gibi dünyaya ördüğü ağın tam merkezinde yer alan adam. Kendi yarattığı veya kendisini tehdit eden kaosa karşı tahammülsüz olduğunu ve surat ifadesinin değiştiğini görüyoruz. Hem Dünya Hükumeti hem 4 imparator’un anlaştığı bir kukla ustası olarak kaos bile onun kontrolünde olmalı.
Bu kısımda biraz ara verip karakterin geçmişine gidip karakterin bir başka yönüne bakalım. Doflamingo dünyadaki en büyük otorite olan Kutsal Ejderlerin soyundan geliyor. Babası St. Donquixote Homing; o ve kardeşi daha birer çocukken soyları ile gelen tüm bu ayrıcalıkları bir kenara bırakıp normal bir insan olarak yaşamak için kutsal topraklar Mary Geoise’u terk ediyor. Tabi yanına çocuklarını da alıyor. Ancak Homing’in bu planları tahmin ettiği gibi gitmiyor ve eski Kutsal Ejder oldukları öğrenildiği anda yerel halk tarafından önce mal varlıkları alınıyor ardında yakalanıp işkence görüyorlar. Bu sırada dünyanın dibini gören Doflamingo annesini de kaybediyor. Çarmıha gerildikleri sırada tüm nefretini ve iradesini kusan Doflamingo Kral’ın Hakisini aktive edip avam tabakasını elemine ediyor. İlk iş olarak kendi babasını öldüren Doflamingo babasının başını kutsal topraklara geri dönmek için tanrılara sunuyor ancak yine kabul görmüyor. Çünkü cennete yüz çevirme kibrini gösterenler bir daha oraya dönemez. Düşmüş bir tanrı olarak kıskandığı bu varlıklardan nefret ederek onların yarattığı ve yönettiği dünyayı yok edeceğini söylüyor. Böylece bir tanrıdan şeytana dönüşüyor. Çok şey bildiği için tanrılar tarafından susturulmaya çalışılıyor ama o bunun üstesinden gelerek varlığını onlara kabul ettiriyor. İlk önce yer altı dünyasında ardından da ele geçirdiği Dressrosa krallığında kendi tanrısal bölgesini kuruyor. Kutsal Ejderlerin oluşturduğu kayıp yüzyıl ve sahte tarih gibi o da Dressrosa’daki tarihi ve düzeni kendi istediği gibi değiştirdi. İnsanları birer oyuncağa çevirerek varlıklarını hafızalardan sildi. Tıpkı Cehenneme düşmüş olan Lucifer gibi. Lakabı olan Heavenly Demon (göksel, kutsal iblis) ile şeytani karizmasının hakkını sonuna kadar veriyor. Hatta tıpkı kendini tanrı olarak adlandıran Enel gibi ölümden meyvesi sayesinde geri dönüyor. Çünkü onun varlığı normal kimseler tarafından durdurulamaz, sonlandırılamaz.
“Kendi “soyunuzu” lanetleyin!! Sizler çöp olarak doğdunuz ve kontrol edilmeden yaşayamazsınız!! Siz sıradan insanlar ve ben tamamen farklıyız!”
Ve her şeyin sonunda ironik bir şekilde o çok beklediği ve çığırtkanlığını yaptığı yeni çağın ilk kurbanı oluyor. Kardeşinin iradesini taşıyan Trafalgar D. Water Law ve tanrıların doğal düşmanı Monkey D. Luffy’nin beraberlerinde getirdikleri kaos, kaos’un elçisini yutuyor. Gelen kaosun ilk önce düzeni sağlayan kişiyi yok edeceğini tahmin edememesi onun kibrine yorulabilir. Bir zamanlar Oda’ya Luffy neden düşmanlarını öldürmüyor diye bir soru gelmişti. Oda ise bunu “çünkü bir korsanı yenerek hayallerini yıkmak onları öldürmekten çok daha büyük bir ceza” diye cevap vermişti. Buna paralel olarak da Doflamingo heyecan ile hazırlandığı o büyük savaşa katılamadan elenmiş oldu. Olanları artık Impel Down’dan izleyecek. Kendi deyimiyle dizginlerini tutarak zapt ettiği canavarlar artık serbestler. Zirveye ulaşmak için yapılacak o büyük savaş artık kapıda.
Evet okuduğunuz için teşekkür ederim. Shichibukailer genel olarak tasarımlarıyla bu seriyi sevmemi sağlayan karakterlerdi. Doflamingo’yu ilk gördüğüm andan itibaren hayran kalmıştım. Kişiliği bir kenara hiç çıkarmadığı gözlükleri, pembe tüylü ceketi, kapri pantolonu ve sivri burun ayakkabılarıyla her hangi birinde görsek eğrelti gelebilecek bir görünüşü vardı. Seride şimdilik Big Mom ile beraber geçmişi detaylı işlenen nadir kötü karakterden(Arlong ve Hody de sayılabilir belki) olduğu için serideki konumu hala özel. Umarım okuduklarınız hoşunuza gitmiştir.
admin biraz bağlantızıs olcak ama ımmortal hulk hakkında bir yazı oluştırabilirmisin 🙂
Acaba Impel Down’dan kaçabilir mi kaçarsa neler yapabilir?
Doflamingo hikayede çok fazla yer kaplayan bir karakter bu saatten sonra kaçsa da önemli bir karakter olacağını düşünmüyorum en fazla Luffy’e yancılık yapar Marineford daki Crocodile gibi.
Zaman atlaması sonrasının tek düzgün kötü adamı idi. Yazı bunu güzel özetlemiş. Teşekkürler