Doomsday Clock #1 Mercek Altında

-Doomsday Clock #1 Sayı İncelemesi-

DC Comics, Rebirth atılımını yapmasının üzerinden bir yılı geçti. DC, Rebirth: The Clock is Ticking adlı tek sayılık dev dergi ile de New 52 , Pre-52, Watchmen, Kayıp Yıllar, Kayıp Karakterler, 3 Joker vs derken bizi sorulara ve gizemlere boğdu. Ve taa o ilk rebirth dergisinden bu yana çok fazla bir bilgi verilmedi. Her şey yine aynı gizemini korumakta idi. İşte bu sis perdesini aralayacak şey 2017 yılının yaz sonları denebilecek bir vakitte duyurulan Doomsday Clock olacaktı.

Geçmiyor denen zaman geçti, gelmiyor denen an geldi çattı. DC Metal vakası karmaşası ve saçmalığından sonra nihayet birileri bize “neler oluyor yahu” sendromumuzun cevaplarını verecekti. 12 sayı olarak tasarlanan (tıpkı orijinal watchmen gibi) serinin ilk sayısı geçtiğimiz günlerde yayımlandı.

Bende okudum ve şimdi karşınızda ufak bir inceleme ile geldim.

Öncelikle şunu belirtmek isterim dürüst bir biçimde ben tüm bu Rebirth işine ve de bu işin Watchmen‘ı hortlatarak kotarılma çabasına oldukça tepkili yaklaşan biriyim yani ön yargılıyım. Çünkü Watchmen modern comics kültürünün yolunu yapmış, kapılarını yapmış ve de “bu iş böyle yapılır” ın tabelasını yol üzerine dikmiş oldukça kült ve de öncü bir yapımdır ve tamamen bir alternatif evren hikayesidir.

Şimdi ise DC ana akım evrenine boca edilmiş ve de yaratıcıları tarafından yazılıp çizilmeyen bir Watchmen devam sekansı okuyoruz. Tüm bunları toplayınca bu hareketi desteklemediğimi ve de 4-5 yıla kalmadan DC’nin bir reboot daha atacağını sizlere söyleyebilirim.

Konuya nasıl baktığıma dair kafanızda bir motif oluşturduğuma göre şimdi mini-incelemeye geçelim.


Bu tarz özel projelerin ilk sayılarına, durumu anlatıcı, atmosferin tonunu, sahnelerin dekorunu, hikayenin temasını, diyalogların tozunu bizlere geçirmeyi amaçlayan masum giriş sekansları olarak bakarım ve de ilk sayının başarısının devamında gelecek olan sayılar olduğunu düşünürüm çünkü ancak o zaman ilk sayının gerçek manası ortaya çıkar, ilk sayıda gördüğümüz belli belirsiz göndermelere dönüp “haaa demek bu şuydu, ondan böyle hmm..” hallerde buluruz kendimizi o sebeple bu sayıya bir puan vermiyorum, çokça eleştirmeyi de düşünmüyorum çünkü bu tip işlerin ilk sayılarına bakışım bu .

Giriş sekansı bize Ozzymandias‘ın planı tutmayınca Rorschach reyizin dediği gibi toplumu nasılda “sakat” bıraktığını gösteriyor. Dünya neler ile yüzleşti gösteriyor ancak ben biraz boş buldum bu sekansı. Şimdi Watchmen ve The Dark Knight Returns gibi karanlık, karamsar, gotik yer yer melankolik ve de determinist bu işler çıktığında kullandıkları dil klişe değildi, o zamanlar için bir ilk idi çünkü bu serilerden önceki ana akım çizgi roman dünyasını 1966 Batman dizisinden az çok anlarsınız 😀

O yüzden Watchmen  ya da TDKR’ de “Dünyanın karnını kör jilet ile yardık ve içinden sırlar saçıldı” vs gibi bir replik yazdığında bu bir ilk olduğundan ve de cesur bir edebi devrim olduğundan içerik varmak istediği seyirciye nokta atışı yapıyordu. Ama sen günümüz post-modernist dünyasında, Watchmen, Sin City, TDKR, V, Preacher ve daha nice eserlerin çoktan 20. yıl dönümlerini aştığı graphic novel kulvarında hala “aahh dünya zor, en büyük öğretmen hayat, insanlar vahşete yatkın  tanrıyı şöyle böyle vs” edebiyatı yapınca istediğin kadar geçmişte bir watchmen mitolojisi yaratılmış olsun aynı etkiyi yaratmıyor. Yaratmayı bir kenara geç “K’amoooon” oluyorsun. Demiyorum ki kötü, demiyorum ki böyle bir anlatı sanatı olamaz. Ancak bu yepyeni bir kitap değil devam bu bana melankoli satmana artık ihtiyaç yok. Şık bi şekilde sadede gel yani öyle iç sesler yazınca Alan Moore hissiyatı mı yaratmış olacaksınız ? mimkin diğil !!

Sayıdaki karakterlere gelirsek, az karakter ve de az gönderme ile sade ve basit bir giriş hedeflenmiş gibi.;

Nitekim eski birer Charlton Comics kötüsü olan Punch & Jewelee karakterleri ile Sahte Rorschach sayesinde buluştuk. Charlton Comics, DC satın almadan çok önceleri popüler bir yayın evi idi ve de The Question, Blue Beetle, Captain Atom gibi Steve Ditko tarafından yaratılan bu karakterlerin yuvası idi. Ve Alan Moore’un Watchmen evrenini bu karakterlere bakarak tasarladığını düşünecek olursak Punch ve Jewelee karakterlerini aramıza sokmaları çok normal ve de hoş bir detay. Bu karakterleri Adrien ‘e ve sığına götürürken Rorschach’ın yılların tartışması olan sağcılığına da fake-rorschach üzerinden bir gönderme yapmışlar.

Ayrıca Rebirth ve DD Clock hakkında pek çok teorinin dediği gibi Watchmen evreni DC evrenine bağlanmış ancak geriden geliyor olabilir çünkü 9. sayfada Rorschach saatinin yavaş aktığından şikayet ediyordu. Watchmen ile ilgili bildiğimiz pek çok şeyden biri de “saatler ile ilgili repliklerin asla manasız olmadığı” gerçeğidir.

Önümüzdeki sayılarda bu teorinin doğruluğu ve doğruysa da kaç yıl geriden geldiklerini daha net anlarız.  Superman’in rüyası ise Yeni 52 dönemi Action Comics dergilerinde 5. boyut cinlerinin karıştığı cinayetin farklı versiyonuna benziyor. Ve Mr.Oz’un Mr.Mxyzptlk’i esir tuttuğunu düşünürsek 5. Boyut Cinlerinin bu hikayeye dair çok büyük olmasa da ufak rollerini ileride görebileceğiz demektir bu.

Afro-American bir Rorschach görmemiz, Silk Spectre‘nin kayıp, Nite Owl‘ın ise sözde emeki olması(çünkü karargahı ve eşyaları olduğu gibi duruyor), Ozymandias’ın dünyanın en çok aranan suçlusu olarak kaçak hayatında olması gibi orjinal ekibe dair spekülatif gelişmeler ve iddialar var bakalım nasıl bir araya gelecekler. Biraz beklendik buldum hamleleri ama başta dediğim gibi ilk sayının kurduğu temelin sağlamlığını sonraki sayılar sınayacaktır.  Ozymanias belli ki yeni  bir planı yürürlüğe koymuş ve bu yeni Rorscach ile ekip olmuşlar. Ozy’nin beyin tümörü (kanser) yüzünden zamanı kısıtlı amacı ise çok geç olmadan Doctor Manhattan’ı bulmak ancak bunu nasıl yapacakları tamamen bir muamma. Fakat Ozy yaptıklarından çok pişman görünmüyor ve yeni bir Bubastis’i vardı yavru olmasına rağmen eski ile benzer renklerde idi bence bu Ozy’nin eskiye benzer yeni bir plan yetiştirdiğine bir gönderme olabilir diyorum şahsen.

Şimdilik çokta etkileyici olmayan ama okuyucuyu distopik bir nostalji içine sokan basit ve de biraz aksak bir giriş bölümü var karşımızda. Klasik 9 çerçeveli Watchmen panellemelerine rağmen elbette orjinalin havasından çok uzak ancak genel olarak görsel anlamda tatmin edici hoş bir sayı idi.

Okumadı iseniz okuyunuz, bu seri kolay kolay kaçmaz. Okudu iseniz sizde fikirlerinizi bizlerle paylaşınız efenim. İyi Günler.

Utkan Aktaş Yazar:

2 Temmuz 1987 doğumlu olan Utkan genç görünümlü bir ihtiyar olarak iki üniversitede bulamadığı aidiyet ve de yaratıcılık hissini dans, yazarlık, kurgu gibi pek çok diğer sanatsal uğraşıda buldu. Şimdilerde ise Kahraman Baykuş olgusunun kurucularından ve de yazarlarından biri olmaktan son derece memnun bir adam olarak tanınmakta ...

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir