Black Panther Filmi Mercek Altında

Black Panther Film İncelemesi // Spoiler Barındırmayan Kısım:

(Yazının spoiler içeren bölümü başlayınca sizi uyaracağım, şimdilik rahatça okuyabilirsiniz.)

Merhaba Sayın Kahraman Baykuş Okurları,

Marvel Sinema Evreninin en büyük vakası olacak olan Avengers: Infinity War öncesi MCU cephesinin çıkaracağı son film olan ve Doctor Strange‘den bu yana yepyeni bir kahraman, yeni bir yüz için çıkan ilk solo film olan Black Panther filmini gittim izledim. MCU’nun en pahalı filmi olması ile ilgili bir çok şey yazılıp çizilmişti. Film ilk duyurulduğu zamanlarda “Black Panther da kim ? ” ve/veya “Black Panther karakterine de film mi çekilir ?” gibi pek çok, bu projeden şüphe eder yaklaşımda imaları internette bulmak mümkündü.

Benim adıma konuşursak şahsen Marvel evreninde en sevdiğim kahraman Thor ve hemen arından 2. ise Black Panther karakteri diyebilirim. Ancak bir önceki MCU incelemem olan Thor: Ragnarok film incelemesinde zaten uzun uzun anlattım nasıl bir hayal kırıklığına uğradığımı ve filmden nasıl adeta tiksindiğimi. Bu sebeple Black Panther’a karşı beklentim de yerlerde idi. Ve olabildiğince az fragman ve tv spotu izledim.İçimden “Ortalama bir marvel işi olsa bile mutlu olacağım. Yeter ki Spidy-Homecoming ya da Thor: Ragnarok gibi olmasın” diye geçiriyordum film öncesi.

Filme kuzenim ve onun ailesi, ablam ve onun ailesi (canım yeğenlerim ) ile beraber toplam da 8 kişi olduğumuz kalabalık bir ekip ile gittik.Bir aile etkinliği oldu açıkcası. Sinema salonunun ve de sinema tedarikçisi firmanın tüm amatörlüklerine rağmen güzel bir film izlemeyi başardık diyebilirim ve yanımdaki herkeste bununla hem fikir idi. Sİnema salonu ve tedarikçi firma hakkında yazının sonunda konuşacağım efendim.

Film hem benim gibi çizgi roman ve MCU dünyasından haberdar biri için hemde bunlarla alakası olmayan biri için eşit derece de cazibe merkezi olmayı başarabiliyordu. Bunu yaparken de Thor:Ragnarok filmindeki gibi yapmacık, yapış yapış bir mizah ya da Spider-Man’deki gibi derinlik yoksunu 6 yaş filmi için yazılmış gibi bir senaryoya ihtiyaç duymuyordu.

Gayet ciddi ama BvS, Thor: Dark World, Man of Steel gibi kanser bir ciddiyet değil olması gerektiği gibi bir ciddiyet. Lakin bu ciddiyete karşın çok şık, göz alıcı, baştan çıkarıcı hatta cesur bir sanat yönetmenliği de görüyorsunuz. En pahalı MCU filmi olmanın hakkını veriyor. Ben sinema sağ olsun berbat ve flu bir görüntü ile izledim fakat o halde bile filmin gerçek potansiyeli anlaşılabiliyordu.

Yan karakterlerin hikayeye etkisi, kadının ve kadın gücünün, kadın estetiğinin filme kattığı değer ayrı bir güzeldi. Ve bu film bana bir kez daha hatırlattı, Gal Gadot savaşçı bir prensesi oynamak için hem dil olarak hem fizik olarak çok zayıf çok keten helva kaçıyor. Burada Wakanda‘nın seçkin kadın savaşçıları vede filmin 3 kadın lider rolünün hepsi Gal Gadot’dan çok daha ikna edici idiler.

Marvel’ın en çok eleştiri alan yönlerinden biri filmleri için müzik besteleme çabasına girmeyip hep hazır tüketmeleri bu yüzden hiç bir filmin akılda kalıcı bir soundtrack elementi olmayışı idi. Bu film ile bu dahi parçalanmış, harika müzikler hem modern afro-amerikan sokak müziği olarak (hip-hop, rap, r&b) hem de geleneksel orta afrika müzikleri yanı sıra klasik batı müziği olarak da çok doyurucu filme özel besteler ve parçalar vardı. Ve bunların filmin içinde kullanılış şekli kesinlikle MCU – DCU genelinde en iyi olabilir.

Aksiyon sahneleri konusuna gelince Winter Soldier filminden beri devam eden açlık sona ermiş gibiydi. Bazı yerler de istikrarsızlıklar ve koreografi hataları denebilecek şeylere denk gelsem de kalabalık içinde kaynayıp gidiyor çok rahatsız etmiyordu. Filmin çok fazla “easter egg” yani evrene dair gönderme yapma çabasında olmaması da ayrı bir güzeldi.

Wakanda’nın anlatımı, dizaynı, tasviri, evren kurgusu hepsi Marvel’ın şu ana kadar denedikleri içinde en iyisi idi. Bazı eksikler ile beraber elbette. Filmde hikaye boşluğu ve mantık hatası denebilecek pek çok klişemsi eksiler olsa da bunların filmin bütününe yapabileceği negatif etkiyi asgari düzeye indirmede gerçekten kalbur üstü bir iş çıkarılmıştı.

Oyunculuklar, cast seçimleri, karakter-oyuncu eşleşmeleri çok güzeldi. Elbette çizgi romanlar ile uyuşmayan yerler vardı ancak DCU’daki gibi agresif ve radikal değişikliklerden ziyade daha yumuşak değişiklikler idi bunlar. Nitekim daha da önemsiz şeylerdi (Batman‘i alıp Punisher yapmaya nazaran çok çok çok daha önemsiz ).

Nitekim Marvel Sinematik Evreninin En İyi Filmi hayırlı olsun diyorum.



Şimdi spoilerlı inceleme başlasın!!

Filmi genel olarak beğendiğim için, kötü bulduğum detayları hemen aradan çıkarmak istiyorum. O yüzden eksileri ile başlayalım;

– Filmin hikayesinin, kurgusunun çıkış noktası olan anın çok “abi burayı kasmayalım filme geçelim” kafasında olması. Yani T’Chaka kurşunu durdurduktan sonra neden yine de kardeşini öldürmek zorunda kaldı ? Yani onu mecbur bırakan bir durum yok.

– Madem kardeşinin Wakanda’ya gelip ifade vermesi gerek. Özel jet ile gelmişsin al götür. Niye sonra kendin gel dedi anlamadım. Gelse bile neyle gelecek 1992 yılı şartlarında uçak ile kaç aktarma yapacak, bir yerden sonra da araç ile bir ton yol gitmesi gerekecek adamın sana gelmesi en az 1-2 hafta , çok saçma geldi bana. Ha derseniz ki “adamın çocuğu var, kurulu düzeni var. İşini gücünü, evini yurdunu yoluna koysun öyle gelsin diye zaman verdi“. E o zaman da insan ister istemez soruyor ” Bu kadar hassas düşüncelisin de orada bir yetim bırakıp niye gittin ?” diye. Bu da bir diğer eleştirimi getiriyor.

Killmonger neden California da bırakıldı. Yani bunun arkasındaki gerçek motifi aktarma olayı filmin belki de tek “büyük batırdığı” yer. Çünkü ne T’Challa, babası T’Chaka ile ruhlar aleminde konuşurken buna ciddi bir yanıt alabildik ne de Killmonger babası N’Jobu ile ruhlar aleminde konuşurken buna bir yanıt alabildik. Ne de Zuri , T’Challa’ya bahçede anlatırken.
Ayrıca bununla ilgili bir yasa ya da töre de yoktu yani gerçekten neydi sebep ? T’Chaka “Ben Wakanda’yı seçtim” dedi. Ancak 7-8 yaşında yarı wakandalı yarı kaliforniyalı bir çocuğu alıp evine getirmekten ise sokaklarda bırakmanın Wakanda’yı seçmek ile ne alakası olduğuna dair gram bir şey yoktu.

Malesef bu olayın “abi bu olayın derinliğini elegant ve ince bir biçimde işlemek çok zahmetli olur, biz burayı hafif tutalım, kalan süre filme gitsin” kafasında çözümlenmiş olması filmi çok çok daha derin vede kült bir eser yapmaktan alı koyan yegane (en büyük) etmen olduğunu düşünüyorum.

Bunu geçersek inanın öyle ciddi, büyük ve önemli bir eksi yok. Harika dövüş sekanslarının arasında bazı sahnelerde dublörler vurun bana diye beklediği sahneler oldu. T’Challa’nın bulunuşu ve tekrar sahaya dönmesi çok çabuk oldu ben biraz daha farklı şeyler tecrübe etmesini. Bir şaman, bir bilge ile görüşmesini, yeni şeyler öğrenmesi yani karakterin biraz daha derinleşmesi adına bir fırsat diye düşünmüştüm bunu. Yani biz Doctor Strange filminde Strange’e kızıyorduk ne çabuk travmayı atlattı da baş büyücü oldu diye. Burada T’Challa’nın yenilgiden sonra bulunması, kendine gelmesi, gidip düşmanları yenmesi daha da bi hızlı. Bence bi 10-15 dakikacık daha feragat edip o dönüşü daha “climax” noktasına ulaştırsalarmış dedim açıkçası. Eminim çok daha epik bir film izlerdik.

Bir diğer eleştireceğim konu ise after credit (Jenerik Sonrası) sahnelerine gelecek. Hemen bu nokta da bir şeye değineyim. İlk Jenerik sanhesindeki görseler ve müzik çok iyiydi yani ilk jenerik sonrası sahne gelene kadar sıkılmadık bile. Ki bu olay Thor ve Spidy filmlerinde çok çok kötü idi. Şİmdi sahnelere gelelim.

1. Sahne T’ Challa’nın Birleşmiş Milletler Binası‘ndaki konuşması idi orada çok ofansif ya da duygusal olmasa da sade ve anlaşılır bir üslup ile kültür olarak farklılıkların zenginlik ancak ayrımcılığın ise bir fakirlik olduğunu çok güzel sözlerle anlattılar ve bu hoşuma da gitti. Ancak bu kadar mühim ve önemli bir sahneyi (Wonder Woman normal film süresi içerisine bu tip söylemlere sahip 5-6 sahne sığdırdığını düşünecek olursak) film finali yapmaması hoşuma gitmedi. Çünkü tamam MCU takipçileri salondan çıkmadı fakat normal sinema izleyicisi ne bilsin “jenerik ardı sahnesi” olgusunu. Sağ olsun sinema salonu bir tek şeyi iyi yaptı ışıkları açmadı, filmin bitmediği anlaşılsın diye ancak yine de salonun %30-40 ı çıktı (hatta kendi ablam ve eniştem de dahil).
Bu kadar mühim bir konuşmayı çok daha güçlü bir final için salonun yüzde yüzüne hitap etmek için kullanmak bence daha cesur ve samimice olurdu. Jenerik ardı sahnesi olarak bence kaçamak bir hissiyat veriyor.

2. Sahneye eleştirim ise şu. Zaten bildiğimiz bir şeyi tekrar göstermişler. Yani taa Civil War filminin jenerik sonrası sahnesini tekrar çekmişler gibi olmuş. Tüm MCU takipçileri Winter Soldier‘ın Wakanda’da olduğunu ve de Avengers: Infinity War film kadrosunda isminin olduğunu biliyor. Yani bize buzdan çıkmış Winter Soldier göstermenin anlamı ne ? MCU evrenine dair , Fox Stüdyolarının satın alınmasına dair ya da gelecek Infinity War filmine dair yani daha büyük ve önemli bir olguya / olaya dair hiç bir ön gösterim olmaması bu sahneyi tamamen boş yapıyor ve salonda boşuna oturuyorsunuz. Bir de sanırım Winter Soldier’â yeni bir kol ve zırh yapacak Shuri. Başka da bir anlamı yok sahnenin. Boşuna beklemeyin.

İlk jenerik sonrası sahneye eleştirim, sahnenin filmin içinde olması gerektiğine inanmam. İkincisi ise tamamen gereksiz olması idi. 1. After Credit sahnesini filmin finali yapsalar. Winter Soldier sahnesini de çıksalar yerine daha iyi ve önemli şeyler koyabilecekleri iki sahneleri olurdu diyorum. Tabi bu olay genel olarak çizgi roman evreni sinemacılığını bağlayan bir şey. Yoksa after credit sahnesi yüzünden film iyi ya da kötü olacak değil bu çok ekstra bir eklentidir sonuçta.

Onun haricinde bazı şeyleri ön kabul ile izlemen gerekiyordu. Yani müthiş bir teknoloji var ancak çok değerli bir metale sahip olmak ve bunu satmamak ile tüm bunlara nasıl ulaşıldığı ile ilgili çok bir açıklama yok. Yani 1992 yılında hovercraft gibi çalışan hava mekiği vardı adamların.

Ya da basit bir hologram ile tüm dünyadan nasıl saklanabildikleri ? tamam uyduları teknoloji ile bloke ettin Kardeşim hiç mi kaşif gelmiyor o bölgeye ya da hiç mi test atışı için patlayıcı falan atmıyorlar ?

Wonder Woman filminde Amazonların on bin yıllardır yaşadıkları cennet adası bile Endüstri Çağı’nın ilk dünya savaşında hemen açığa çıkmıştı ki orası izole bir adaydı bu en kalabalık insan nüfusu olan 2. Kıtanın göbeği.

Yani bunları ve bunun gibi pek çok şeyi ön kabul ile izlemeniz gerekiyor idi.Çünkü oturup bize uzun uzun anlatamıyorlardı. Ha yok bu kadar detaya girmem. Genel hatlara bakarım diyorsanız da filmin başka da akla gelebilecek kötü ya da eksik bir yanı yok gibi.

Ekleyebileceğim belki bir şey daha var. Film Afrika kültürü ve siyah insanın mitlerine önem veriyor bu kesin fakat Orta Afrika’da insan kaçıran askerlerin bile İngilizce konuşması bana biraz abes geldi. Yani tamam film bir amerikan filmi ve elbette ana dil ingilizce olacak ok. Ancak bazı sahnelerde yerel dil daha sık kullanılmalıydı bence. Yine de aksan ile falan kotarıyorlardı.

Zuri ve Ulyses Klaue gibi filmin başında çok şey vadedip de çok erken patlayan karakterler bir eksi mi yoksa artı mı o izleyiciye göre değişir bence. Beni rahatsız etmedi diyebilirim. Ayrıca bir “eksi” olmasa da benim görmeyi umduğum bir şeyi görememem beni biraz üzdü o da Black Panther kostümünün pelerinli versiyonu. Pelerinli karizmatik bir sahne harika olabilirdi.


O zaman hadi şimdi şu filmi biraz övelim;

– Marvel filmleri arasındaki en iyi senaryo metni (script) bu filmdeydi. Böyle deyince hemen bir başyapıt beklemeyin. Ancak Thor: Ragnarok’un MCU’nun en çok hasılat yapan ikinci filmi olduğunu düşünürseniz. Bir şey için “MCU’ya göre şöyle/böyle” dendiğinde aslında standartların epey düşük olduğunu anlarsınız. Bu filmde “Marvel Sinematik Evrenine göre” çok iyi bir metne sahipti. Hatta genel standartların bile üstün çıktığı anlar vardı.

– Müzikler yine MCU’nun en iyisi hatta DCEU & MCU toplamının en iyisi, en azından en iyi kullanış biçimine sahip olduğunu söyleyebiliriz.

– Görsel efektler ve aksiyon sekansları gayet iyi idi.

– Afrika halkının mitolojilerine, geleneklerine motiflerine, fiziki estetiklerine gösterilen özen bence başarılıydı ve filmi şık yapan şeylerden biriydi.

– MCU’nun sonunda adam akıllı bir “antagonist” , bir “villain” , bir kötü adam çıkarabilmiş olması. Aslında Marvel’ın daha önce kullandığı bir çok motifi kullanması sebebiyle epey klişe bir kötü adam olsa da bunun nasıl işlenildiği, hikayeye etkisi vede oyunculuklar bazında inandırıcı performanslar sebebiyle tüm benzerliklere rağmen Killmonger benzerleri arasında en iyisi diyebilirim.

Nedir benzerlikler ? Bunu anlayabilmek için Killmonger karakterinin motiflerine bakalım.

  • Hak ettiği ilgiden maruz kalmış, ötekileştirilmiş.
  • Kendi kendini yetiştirmek zorunda kalmış ve bu onu katılaştırmış.
  • Baş karakter ile kan bağı var ve onun geçmişinden gelen bir karakter.
  • Baş karakterin sahip olduğu konuma göz dikmiş.

Bunlar kime benziyor. Tıpa tıp Hela ve Loki karakterleri. Hatta Killmonger ile T’Challa arasındaki final dövüşünün bir ulaşım köprüsünde olması bile bize Thor ile Loki’nin BiFrost üzerindeki dövüşünü anımsatıyordu.

Ayrıca;  askeri bir eğitimi olması, daha sert bir çevre de daha acımasız biri haline gelmesi de bize direkt Winter Soldier’ ı anımsatıyor.

Nitekim Killmonger da daha önce pek çok Marvel kötü adamında gördüğümüz motifler var. Peki neden bu seferki daha iyi.

1.si Motivasyonları anlaşılabilir. Öyle Vulture gibi, “Kemeri sıkmak zorunda kaldım o zaman dekapaj işçilerim birden bire dünyanın en iyi makina ve elektrik elektronik mühendisleri olsun ve bende onların dev akbaba zırhlı liderleri olayım” gibi saçma salak bir yaklaşımı yoktu. Gerçekten empati kurulabilecek, günümüz dünyasından çıkarım yapılabilecek bir ideolojisi vardı.

2.si Çok inanarak, çok ciddi bir oyunculuk var. Öyle Cate Blanchett gibi “Bu rolü çocuklarım için kabul ettim.” kafası yoktu. Zaten bu yönetmenin çalışmayı en sevdiği oyuncu Michael B. Jordan. Ve “Creed” filminde olduğu gibi bu birlikteliğin, uyumun meyvesini alıyorsunuz.

3.sü Bu filmde zekice bir hile olması. Peki nedir bu ? Klasik kurgu ve hikaye sanatında genel ve geleneksel kanı şudur;
Antagonist bir şey yapar. Protagonist buna tepki verir.” Yani kötü adam bir eylemde bulunur. İyi adam bu eyleme yanıt vermek zorunda kalır. Protagonist’in eylemi ile başlayan eser zaten çok çok nadir olur.

Burada da filmin daha başlarında Killmonger ve Klaue bir müze soyuyor ve vibranyum ele geçiriyorlardı. T’Challa’yı tahtan kaldırıp, görev mahalline sürükleyen ve de orada Killmonger’ın boynundaki yüzüğü görmesini sağlayan da bu idi. Şimdi diyecekseniz ” e kardeşim ne farklılığı ya da hilesi var o zaman eğer genel ile aynı şey yaşanmış ise ?” Hile şu; başta eylemi yapan Killmonger değildi. O sadece köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyen bir elemandı. Eylem Klaue’dan geldi. Ta Avengers : Age of Ultron filminden beri bildiğimiz bir marvel kötüsü yani. Klaue’nun paravanlığı sayesinde Killmonger (hali hazırda popüler olmayan bir karakter) filmin içinde eskimedi. Tazeliğini koruyabildi ve bu yüzden sonunda ayıya dayı demeyi bırakıp, kontrolü ele alıp Wakanda kapılarına dayandığında karakterin gelişinin etkisi çok çok güçlü oldu. Ve hemen ardından rakibini elemine etmesi ise onu daha da güçlü ve dikkat çekici yaptı.

Peki sorarım size bu “Antagonistin üstünü kapama” yöntemi size nereden tanıdık geliyor ? Wonder Woman filmi. O filmde film boyunca biz Ares’i başka biri sandık. Fakat tıpkı Killmonger gibi ta filmin başından beri ortalıkta olan bir başka adam idi esas Ares.

Peki neden Killmonger, Ares’den daha başarılı bir kötü idi ve neden Black Panther’ın finali daha başarılı idi ?

a- Ares CGI ile bulanmış, zırh içinden konuşan, zırh takmadığı zamanlarda da domates burunlu irlandalı tonton bir amca karakteri idi. Seyirciye aktarabildiği hiç bir gücü ya da karizması yoktu. Öte yandan Killmonger, ideolojisi, haklı (nispeten / kendisine göre) davası, dövmeleri, hepimizin anlayabileceği acılı geçmişi ve de kanı ile canı ile elde edindiği dövüş yetenekleri ile çok daha gerçek, çok daha etkileyici idi.

b- Black Panther daha ilk karşılaşmada Tanrısal Mod açıp rakibine tek atmadı. Dövüşü iki ayrı safhaya böldüler. İlk maçta T’challa yenildi ama sebebi rakibi daha güçlü olduğundan değil. Babasının günahı sonucu doğan bu canavara verecek bir cevabı olmadığından dolayı savaşacak gücü kendinde bulamadığı için yenildi çünkü ona karşı mahcup idi. Ünlü anime ve manga serisi Naruto’nun takipçileri bunun ne demek olduğunu Naruto’nun dövüşün bir yerinde Pain‘in sorduğu şeylere cevap veremeyince dövüşü bırakmasından anlayacaklardır. Wonder Woman’da ise insanların aslında kötü olabildiği, bunun Ares ile alakası olmak zorunda olmadığı, silahın kendisi olduğu, hayatının bir yalan olduğu gibi gerçekler ile çok çabuk yüzleşip bunları çok çabuk halledip, çok çabuk biçimde düşmanını bertaraf etti. Eğer Wonder Woman Ares ile filmin 2. yarısının başlarında bir yerde karşılaşıp ona karşı çaresiz kalıp sonra finalde bu galibiyeti alsa hali hazırda güzel olan bu film çok daha iyi olabilirdi diyorum.

Filmi şişirip, şişirip bir final savaşına kadar bizi bekletip sonra o savaşta batıran filmler hep çok eleştirilirken (Batman V Superman, Captain America: First Avenger, Suicide Squad, Man of Steel vs ) tüm bu ideolojik ve fiziki çarpışmaları filmin geneline yayan filmlerin daha başarılı olduğunu görebilirsiniz ( Winter Soldier ve Black Panhter gibi) .

Bu açıdan Wonder Woman filminden daha iyiydi bu konuda.

Filmin cevherleri: Nakia, Shuri, Okoye

– Filmin yan karakterlerden aldığı verim DCEU, MCU toplamında en iyi. Biz nasıl Wonder Woman filminde “Bu film aynı zamanda bir Steve Trevor filmi, son zamanların en iyi yan karakteri, filmi taşıyordu.” falan dedik. İşte bu filmde 3-4 tane Steve Trevor düşünün. Marvel, filmlerine bir ton kahraman basıyor olabilir ancak ciddi anlamda düşünecek olursanız; Captain ve Tony hariç diğer hiç kimsenin “filmi sırtlayan” bir rolü olmadığını görürsünüz. Kahramanlar haricinde yardımcı bir karakter başarısı zaten yok. Belki biraz Nick Furry ki o bile kahraman sayılabilir.
Ancak bu filmde Nakia, Shuri, M’Baku, T’Chaka, N’Jobu, Klaue, Ajan Ross, Zuri, W’kabi, Ramonda bunların hepsi filme ciddi katkı yapan yan karakterler. Özellikle Nakia, Shuri, Okoye karakterlerinden oluşan üçlü kadın gücümüz gerçekten her biri bir Steve Trevor idi adeta. Filmin en güçlü olduğu konu bence bu. Yani hem yan karakterlerden ve  evreninden çok iyi bir destek alması hemde bu yardımcı karakter kadrosunun ana kolonlarının harika kadınlar olmaları. Biri zeki bir mühendis, biri cesur ve bağımsız bir casus, diğeri ise sadık ve yürekli bir general. Hepsi kadın, hepsi harika. Hem estetik duruşlarından, hem doğallıklarından, hem de oyunculuklarından çok etkileneceğiniz karakterler idi. Yapma bebek muamelesi yapılan hollywood kızlarına nazaran çok daha iyilerdi.

– Baş karakter ve aktör Chadwick Boseman için söyleyebileceğim tek şey “denge”. Benim gerek kendi hayatımda gerek ise sanatsal işlerde de çok dikkat ettiğim bir olgudur denge.

Ne çok şov bir karakterdi T’Challa, (Thor gibi “amanın ben nasıl da Thorum abi bakın” bi karakter değildi.) ne de sönük , silik bir karakterdi (Ant-Man, Falcon ve Spidy gibi gibi “ben aradaki boşluğu doldurmak için geçerken uğradım” karakteri değildi.)

Tam dengede idi. Ne çok mükemmel idi Cap gibi ne de çok her şeye tezat bir tipti Tony gibi. Ne Hulk gibi absürt biçimde güçlü ama ne de Hawkeye gibi ezik. Ne böyle aşırı “ne olursa olsun adalet” kafasında biriydi. Yani yeri geldi mi bürokrasiyi de politikayı da işin içine sokuyordu. Fakat aynı zamanda ilham veren bir kahraman, ideal bir liderdi de.

Çok dengeli idi. Oyunculuğu da öyle ses tonu, mimikleri hareketleri yani gereksiz tek bir hareketi yoktu. Hatta bu yüzden bazen “Uan bu karakter silik mi ?Oyunculuk zayıf mı ?” falan diye sorgulayacak gibi olduğun anda birden bire Black Panther ve Boseman kontrolü ele alıyor ve sana aksini söylüyor olması hoştu.

Zarif, mütevazı fakat gösterişli de bir kahraman idi Black Panther. Biraz daha sinsi ve biraz daha hazırlıklı bir Panther görmek isterdim ancak bu T’Challa daha genç (her ne kadar oynayan Chadwick Boseman 44 yaşında olsa da) ve Black Panther adını yeni aldı o sebeple yine de göze batmadı.T’Challa’nın bu dengeli ve adil duruşunun karşısında bir o kadar kantarın oranını kaçırmış ve agresif Killmonger çok iyi gidiyordu.

-Bu filmin bir diğer iyi olduğu yönde şu idi. Biliyorsunuz ki Hollywood bilim kurgu filmleri her daim dünyanın geri kalanı için gelecek kuşakların olası teknolojik harikalarına açılan bir pencere olmuştur. Eski filmlerdeki tüm o zamanında fantastik ve ütopik gözüken araç ve gereçler zaman ile gerçek oldular. Bu filmde de bu konuda bir özgünlük vardı yani diğer pek çok filmde daha önce görmediğimiz güzel teknolojik marifetler vardı ki bu da bence “bilim kurgu-aksiyon” türünde bir film için bir zenginliktir.

  • Bir diğer husus filmin, hazırladığı Wakanda tasviri, kostümler vede ne kadar ütopil ve sürrealist olsa da böyle bir ütopyanın varlığına bizi ikna edebiliyor oluşu idi. ciddi bir emek vardı.

Bunların haricinde ise; çizgi roman ve film arasında farklılıklar vardı elbet. Misal M’Baku karakterinin normalde(comics de) Ulyses Klaue’u ülkeye sokan hain olması gibi. Bu kadar çok klan ve karakter olmaması (olsa bile sayfalara gelmemesi) gibi. Killmonger’ın geçmişindeki ufak değişiklikler gibi, Shuri ile ilgili ufak değişiklikler gibi ancak çok radikal ya da agresif bir değişiklik yoktu. Nispeten kaynak materyaline sadık bir işti. Thor’daki rezalet cameo anından sonra Stan Lee bu filmde karizmayı toplamıştı 😀

 

Yani umarım artık Thor: Ragnarok gibilerini değil de Black Panther gibilerini izleriz diyorum. Ve yazımın sonuna geliyorum.

Bu filme vereceğim not ise : 78-83/100 (böyle aralık veriyorum çünkü bir filmi ilk izlediğimde genelde çok puan vermeye meyilli oluyorum.)

Yazı sonlara doğru biraz dağıldı gibi geldi bana ama kusura bakmayın filmi izledikten hemen sonra değilde 17-18 saat sonra yazınca aklıma geleni yapıştırma gayretine düşmüş olabilirim. Film hakkında konuşmak ve tartışmak için Discord grubumuza gelebilir, burada yorumlar kısmında yorumlarınızı yazabilir ya da sosyal ağlar üzerinden bizlere ulaşabilirsiniz. Umarım tıpkı bunun gibi güzel filmlerin incelemelerinde buluşmak üzere Hoşçakalın sevgili okurlar.



DİP NOT: 
Şimdi sıra geldi sinema salonu firmamız hakkında konuşmaya ben aynı salonda Spider-Man: Homecoming‘e gitmiştim ve onun incelemesinde de yazmıştım rezilliklerini ve hala aynılar. Seansın normal başlama zamanından 10-15 dakika geç aldılar içeri bu sebeple kapıda bir birikme oldu. Türk halkının klasik huyu illa düzensiz bir kuyruk oluşturacak . Halbuki herkes yerleşene kadar film başlamayacak acelen ne ? Fakat dediğim gibi yine de bu saçma ve çirkin görüntüye sebebiyet veren İzmir Cinemaximum Balçova idi. Filme gelecek olursak zaten Cinemaximum ve Türk Sinemacılığının geneli şu üç boyut olayını çözemedi. Netlik ve kontrast ayarı yapılmadan bodoslama basıyorlar filmi. Altyazıların arkasında altyazının yansıması çıkıyor ve filmdeki tüm ögelerde blur / flu bir halde. Netlik yalan olmuş. Ve herkes bunu şikayet ettiği halde bir geliştirme yapılmadı. Ara verildiğinde ekran karardıktan 1-2 dakika sonra anca açabildiler ışıkları. Kullanılan gözlükler desen filmin renk tonunu ve parlaklığını 1-2 ton azaltıyor siyah olduğundan ya bunun şeffafları var yapıldı, bizim evlerdeki 3D Tv gözlükleri şeffaf, renksiz, hiçte parlaklığı öldürmüyor. Şunu çözün artık yav. 

Bir de iki kuruş fazla kazanacağım diye hiç bir seansa 2D koymamışlar. Bildiğin seçme özgürlüğün yok yani , rezalet. Bizim memlekette daha 3D film izlemeyi seven görmedim ama buna rağmen salonlar “tüketicinin tüketmek istemediği, ilk tercihi olmayan ve de ekstra bir kalite vaat etmeyen bir ürün” için fazladan para alıyorlar 😀 Saçmalığın daniskası ve seçim hakkında kesinlikle yok. 

Buradan Cinemaximum firması ve özellikle İzmir- Balçova Şubesini düzgün ve kaliteli hizmet şartlarına davet ediyor ve talep ediyorum. Kantini ateş pahalısı abur cubur ile doldurmayı unutmayanların şu “teknik kalite” işlerine de el atması gerektiğine inanıyorum. Firmanın ve şubenin düzeldiğine dair bir geri bildirim almadıkça da ne ben, ne ailem ne de  çevremdeki hiç kimse de zorda kalmadıkça oraya gitmeyecektir. Bu kaçıncı rezillik !

 

Tekrardan hoşça kalın sevgili Kahraman Baykuş okurları.

 

Utkan Aktaş Yazar:

2 Temmuz 1987 doğumlu olan Utkan genç görünümlü bir ihtiyar olarak iki üniversitede bulamadığı aidiyet ve de yaratıcılık hissini dans, yazarlık, kurgu gibi pek çok diğer sanatsal uğraşıda buldu. Şimdilerde ise Kahraman Baykuş olgusunun kurucularından ve de yazarlarından biri olmaktan son derece memnun bir adam olarak tanınmakta ...

2 Yorum

  1. Fuegoreon
    24 Şubat 2018
    Yanıtla

    Elinize sağlık.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir