New 52 Martian Manhunter Serisi Mercek Altında

Gene Baykuşun Kovuğundan, arşivlerimizin tozlu raflarından çekip çıkarttığımız eski bir incelememiz ile karşınızdayız. Rebirth dönemi başlayalı bir yıl oldu ancak özellikle Yeni 52 öncesi DC tarihi için çok önemli bir yeri olan Martian Manhunter (J’onn J’onzz) karakterine dair hala önemli bir gelişme yok. Peki sempatik marslı yiğidimiz en son ne zaman ortalıklardaydı ?

New 52 Döneminde kendisine ait 12 sayılık bir mini seride kendisine yeni bir köken hikayesi yaratılmış epey karmaşık hikaye kurgusu olan kendi adını taşıyan seride gözükmüştü bizlere işte bu da o serinin incelemesidir.  Yazı 2016 yılında, Rebirth öncesi dönemde yazılmıştır.




Martian Manhunter (2015-2016) – New 52 Seri İncelemesi:

Rob Williams‘ın yazdığı  ve Eber Ferreira, Eddy Barrows ikilisinin resmettiği, 12 sayı süren,2015-2016 sezonunu kapsayan bu aylık derginin serisi geçtiğimiz gün bir son verdi.

 

Bu seri okuyucuyu ters köşeye yatırma uzmanı diyebilirim. “Plot-twist” , “Cliffhanger” vs gibi aklınıza gelebilecek tüm klişeleşmiş beklentiyi ve öngörüyü bir sonraki sayıya ertelemeye dayalı terimlerin hepsine hakim bir seri idi. Bu bazen yeri geldi, beni bir Martian Manhunter hayranı olarak boğar gibi oldu. Ancak finale gelirken o kadar güzel ve de ezici bir biçimde ardı ardına “haaa demek bu….” anları yaşamaya başlıyorsunuz ki en sonunda sizi erkene alınmış olmasına rağmen harika kondurulmuş ve de özetlenmiş finalin gizemine bırakıyor seri. Ve finalde gördüğümüz mazbut ve de “Türünün Tek Örneği” temalı süper kahramanımız okuyucuyu tüm arzuları, özlemleri ile kucaklıyor adeta.

Bi ton düşen uçağı durduran kahraman görmüşüzdür ama bu en havalısı kesinlikle !

Martian Manhunter’ın, ırkının son yaşayan üyesi olması üzerinde hep çok durulmuştur ancak bunun onun özünde ve kalbinde nasıl bir yeri olduğunu en iyi tasvirleyen seri bu idi.

Ayrıca seriye Martian  Manhunter bir bütün olarak başlıyor ama aslında kendinde değil, sonra her bir yanını farklı bir bedene pay ediyor fakat bu vesile sonunda da bir bütün oluyor. Martian Manhunter’ın dedektifliği, çocuksuluğu, aklı, kalbi, göreve sadıklığı, yıkıcılığı, şüpheciliği, korkuları hepsini farklı birer varlık haline getirmişti. O kadar güçlü bir telepat ki düşünceleri gerçek oluyor adeta.

Öncelikle gördüğümüz en ama en güçlü Martian Manhunter türevlerinden birini okuyorsunuz bu yönden çok iyi fan servis içeren bir seri diyebiliriz. Duygusal sahneler için Pearl ve de Mr. Biscuit birebir, heyecan ve de kovalamaca için FBI ajanımız ve de büyümüş Alicia biçilmiş kaftan idi.

 

Size serinin genel teması ile ilgili bir örnek vereceksem eğer spoiler vermeden şunu diyeyim. DC Comics evreninin bir başka ikonik kahramanı Superman’in kendisi kadar ünlü ve başarılı hikayelerinden biri olan “The Man Who Has Everything” hikayesinde Superman, baş düşmanlarından biri olan Mongul tarafından bir hediye alır ancak bu hediye kişinin yaşam enerjisi ile beslenirken kurbanına en çok arzu ettiği şeyleri vaat eden, arzu ettiği her şeyi canlandıran telepat bir bitkidir. Ve Superman o hikayede Kripton’un hiç yok olmadığını, karısını, çocuğunu vs. görür hatta aynı bitki Batman‘i sardığında o da annesi ve babasının sağ olduğu bir geçmişe dalar.

Nitekim, işin özü Martian Manhunter kadar sevgi dolu bir kalp, keder dolu bir geçmiş ve de DC Evreninin en iyi telepatik becerilerine sahip biriyseniz.Benzer bir duruma maruz kalmak için uzaylı bir bitkiye falan ihtiyacınız olmaz… Seri Martian Manhunter yokmuş gibi başlar, sonra her şeyiyle, ayrı ayrı varmış gibi devam eder, sonra herkes dahil olur ve en son tekrar bütün olarak Martian Manhunter ile biter.

Son sözler ise kalplerimizi çalan sevimli küçük kız Alicia’dan gelir.

J’onn J’onzz, Son Marslı… Söylediğin gibi hiç kimseyi incitme yükünü taşıyamadığın için jetlerin sesini duyar duymaz uzaklara uçtun. Mutsuz olduğun için üzgünüm. Fakat, yalnız olmak zorunda değilsin ve umarım bir gün geri dönersin. Çünkü tüm o yaptığına şahit olduğum, yaptığın iyi vede cesurca şeyleri sana hatırlatmak isterim. Ve sana teşekkür etmek … Beni kurtardığın için.

 

Serinin iki kötü yanı var;

1.si tamam psişik olarak en güçlü ve karmaşık karakterlerden birinin hikayesini olabildiğince bulmacalaştırmanız hoş ancak bazı yerlerde gerçenten “alakaya maydanoz” anları yaşatıyordu.
2.si ise MM’in bölünmüş kimlikleri ve Alicia hariç hemen hemen geriye kalan her yan karakterin serinin sistemine çok hızlı girip bir o kadar hızlı çıkması. Bağdaşıklık hissetmenizi zorlaştırıyor. Bu iki unsur haricinde tutmadığı için planlanandan çok önce final vermeye zorlanmış bir seri için bence yine oldukça standart üstü bir iş çıkarılmıştı.

 

Genel Notum: 7,2/10

Alicia ve Mr. Biscuit

Serinin Türkçesi bildiğim kadarıyla yok maalesef ancak İngilizceolarak  gerek İnternet ortamında gerek uluslararası kitapçılarda bulabilirsiniz. Umarız karakter Rebirth döneminde eski yerini kazanır.

 

Utkan Aktaş Yazar:

2 Temmuz 1987 doğumlu olan Utkan genç görünümlü bir ihtiyar olarak iki üniversitede bulamadığı aidiyet ve de yaratıcılık hissini dans, yazarlık, kurgu gibi pek çok diğer sanatsal uğraşıda buldu. Şimdilerde ise Kahraman Baykuş olgusunun kurucularından ve de yazarlarından biri olmaktan son derece memnun bir adam olarak tanınmakta ...

2 Yorum

  1. galeme
    21 Aralık 2017
    Yanıtla

    Yazı için teşekkürler.
    İlk başta ne kadar cliffhanger dolu bir seri olduğu aklıma geldi yazıyı okuyunca. Ciddi anlamda sürekli bir heyecan ve koşuşturma içerisinde buluyorsunuz kendinizi. Bu durum beni de sonlara doğru biraz boğar gibi olmuştu ama finaliyle gerçekten hepsini güzel bir biçime bağladılar. Çizimleri çok güzeldi, karakteri size sevdirecek güzel bir seri.
    Benim puanım da 7-8 arası bir şey olur.

  2. Earendill
    21 Aralık 2017
    Yanıtla

    Martian Manhunter pek ilgimi çekmemiştir hiç bir zaman, yine de sempatim vardır kendisine.

Earendill için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir