Dikkat! Bu yazı ve film, yetişkin ve rahatsız edici temalar içermektedir.
“World of Glory” veya orijinal adıyla “Härlig är jorden” kısa filmi oldukça vurucu bir açılış yapıyor. Bunu anlatmak yerine, gelin kendiniz görün.
Filmin geri kalanında, baş karakterimizi oldukça absürt bir varoluş içinde görüyoruz. İnsanlarla arasında büyük bir mesafe olduğu oldukça belli fakat bu mesafeyi aşmaya çalışıyor. Bunu “bağırma” yoluyla yapıyor. Daha gür bir sesle şiir okumanın daha duygusal ve iyi olduğunu zanneden bir ilkokul çocuğu gibi, duygularını belirtmek için bağırıyor. Daha doğrusu, insan davranışını taklit eden bir yabancı gibi davranıyor. Davranışları, mimiksizliği, konuşma şekli, hepsi bu karakterin kendisinden ve diğer insanlardan yabancılaştığını gösteriyor.
Filmin ilerleyen kısmında, karakterimiz, kör olduğunu zannettiği bir anda panik yapıyor. Kör olmadığını anladığındaysa garip ve sosyal olarak uygunsuz bir kahkahayla rahatlıyor. Bir sonraki sahnede, kör olduğunu zannettiğinde ne kadar korktuğunu anlatıyor ve körlüğün ne korkunç olduğunu söylüyor. Karakterimiz bunlardan bahsederken, arkada bir gaz kamyoneti görünüyor. Bundan sonraki sahnedeyse, kilisedeki seromoni esnasında, şarap kadehinden içmeyi bırakmıyor. Sanki için içini yiyen bir şey onu bırakmıyor ve bundan kaçmaya çalışıyor. Filmin sonundaysa, gecenin bir yarısında, elleriyle kulaklarını bir kapayıp bir açarak bir kadının çığlıklarını dinliyor.
“Birisi çığlık atıyor. Çığlık atan birisi var, değil mi? Birisi çığlık atıyor. Birisi çığlık atıyor!”
“Yatağa gir. Biraz uyku almalısın, yoksa yarın çok zor olacak.”
Karakterimiz ekrana garip garip bakmayı sürdürürken ekran kararıyor ve film bitiyor.
Yaklaşık 15 dakikalık bu filmin mesajı az ve öz diye addedilen türden denilebilir. Lakin neyin “az” olduğu, aldığınız şeyin size neleri düşündürdüğüne bağlı olarak değişmektedir.
Filmin temelinde, oldukça sıradan bir işmiş gibi onlarca insanı bir gaz kamyonetine koyup onları öldüren bir takım insanları görüyoruz. Bu kadar vahşet dolu bir katliamı, sıradan bir iş günüymüş gibi yapıyorlar. Bu bize ne gösteriyor? Öldürdükleri insanlardan yabancılaştıklarını. Lakin bu yabancılaşma, baş karakterimizde, sadece kurbanlarına yönelik kalmıyor. Etrafındaki hiç kimseyle düzgün bir bağ kuramıyor. Hayatına bir insan taklidi yapan bir kukla gibi devam ediyor. Baş karakterimizin kardeşi, yani onun dünyada kendisine en yakın kişi olarak addettiği şahıs bile, onun yanında garip ve sıkılmış görünüyor. Sonuç olarak, anlamlı bir bağ kuramadığı için, hem başkalarına hem de kendisine karşı yabancılaşmış bir kişi görüyoruz.
Karakterimizin kör olduğunu zannettiği an ve sonrasındaki sahne özel bir önem taşıyor. Buradaki körlüğün kendi yaptığı işe ve sonuçlarına gönderme yaptığı bariz. Bu, özellikle, o konuşurken arkada duran gaz kamyonetinden belli oluyor.
Filmin sonunda, bütün bu yabancılaşmaya rağmen, karakterimiz vicdanını daha fazla susturamıyor ve gözleri/kulakları açılıyor. Sonunda, bugüne kadar duymayı reddettiği şeyi duyuyor: başkalarının acısını. Lakin eşinin lafları ona bulunduğu pozisyonu hatırlatıyor. Eğer bu çığlığı duymaya devam ederse, içinde bulunduğu dünyada işlevsel bir şekilde çalışmaya, hatta belki yaşamaya devam edemeyecek.
Filmde, insanların “işleri gereği”, sıradan ve monoton bir şekilde, akıl almaz kötülükler yapmasının eleştirildiği söylenebilir. “Sadece işini yapan” kişilerin zulüm sistemlerinin oldukça önemli bir parçası olduğu, Hannah Arendt’in “Kötülüğün Sıradanlığı” kitabında oldukça çarpıcı bir şekilde gösterilmiştir. Ancak bunun da ötesinde, yaşadığımız sistem içerisinde herhangi bir çalışanın ve kişinin yaptığı kötülüğe de dikkat çekiliyor denilebilir. İçinde yaşadığımız dünyadaki pek çok sistem, yapısı gereği eşitsizliklere yol açmakta ve bunları haklı çıkaran dünya görüşleri üretmektedir.
Örneğin, ayrımcı politikaların işlemesini sağlayan bürokrasinin parçası olan bir memur, sadece kaşe bastığını söyleyerek kendi rolünü önemsizleştirebilmektedir. Bunun gibi durumlara, sosyopsikolojide “sorumluluk kaydırımı” denmektedir. Yani, bütün sorumluluğu otorite figürlerine atarak, kişi kendini ahlaken suçsuz bir şekilde konumlandırmakta ve yaptığı eylemlerin sorumluluğundan kaçmaktadır.
Başka bir örnekte, insanların hayatlarıyla oynayan bir banker, sadece önündeki sayılarla oynadığını veya sadece kâr arttırma görevini yerine getirdiğini söyleyebilir. Kapitalizmin gerçek insanları ve durumları mali birimlere dönüştürerek indirgemesi ve ardından bundan oluşan sistemin insanları dehümanize ettiği eleştirisi, uzun süreden beri yapılmaktadır. Bu durumda, hem bu sayısallığa dönüştürülen kişiyi (kurbanları) hem de sayısal sistemi döndüren kişiyi (bankeri) dehümanize etmektedir. Kurbanları dehümanize eder çünkü hayatları artık sadece mali bir sayıdır. Bankeri dehümanize eder çünkü başka insanları artık sadece birer sayı birimi olarak görmektedir. Onlarla olan anlamlı bağları yok olmuştur.
Elbette, bu tarz bir eleştiri, “hümanizm ruhu” noktasından yapılmaktadır. Burada bankerin dehümanizasyonu ile kastedilen şey, bankerin hayatında hiçbir anlamlı bağ kuramayacağı değildir. İnsan beyni oldukça esnektir ve psikolojide “bölmeleme” denen bir olgu mevcuttur. İnsanların, birbiriyle çelişen duygu ve düşüncelerini bölmelere ayırması ve aralarında bir çelişki yokmuş gibi davranmasıdır. Nazilerin bile değer verdikleri yakınları olduğu düşünülürse, bu bölmelemenin kuvvetli bir şey olduğu anlaşılabilir. Başka bir deyişle, burada bankerin dehümanizmi, onun insanlığın bütününden kopmasını anlatmaktadır.
Bu filmin de sahip olduğu bu bakış açısının değeri, insanlığın ahlaki, değersel ve psikolojik bütünlüğünün ancak bütüncül bir insanlık bakış açısıyla sağlanabileceğini vurgulamasıdır. “Yarım kalmış” bir şekilde insana değer verme eksiktir ve kopuktur. Lakin bu bakış açısının olumsuz yanı, bölmelemenin ve benzeri bilişsel çatışmadan kaçınma mekanizmalarının önemini kavrayamamasıdır. Dünyada, sınırlı bir insanlık anlayışına sahip fakat etrafındaki insanlardan tamamen yabancılaşmamış pek çok insan yaşamaktadır. Bu açıdan, filmin hümanist bakış açısı hem önemli bir parmak noktaya basmakta hem de insan haliyetini anlatması açısından yetersiz kalmaktadır.
Böylelikle, bu kısa yazının sonuna gelmiş bulunuyoruz. Kimi noktalarda hataları olsa da, filmin Türkçe altyazılı halinin linkini bırakıyorum.
İlk Yorumu Siz Yapın