V for Vendetta: Yarım Bir Başkaldırı

V for Vendetta filmi, neyi iyi neyi kötü anlattı? Onu diğer Hollywood filmlerinden farklı kılan ne?


2005 çıkışlı V for Vendetta filmi, o zamanki genç nesiller arasında sembol olmuş bir eserdir. Guy Fawkes maskesi veya daha bilindik adıyla “V maskesi” pek çok farklı ülkede, gerek fiziksel gerek dijital “isyankar” hareketlerin sembolü olmuştur. Peki bir başkaldırı, hatta bir devrim üstüne kurulu olan bu film, bunu nasıl işliyor?

Öncelikle, filmde, pek çok kitle üretim eserinde görülmeyen bir motif gerçekleşiyor: filmin baş karakteri olan kişi bir devrimci. Üstelik kötü adam olarak da gösterilmiyor. Bu, filmin pek çok esere kıyasla bir farka sahip olmasını sağlıyor. Birçok kurgu eserde, eğer tarihi bir dönem işlenmiyorsa (örn. bir ulus devletin kuruluş dönemi), devrim veya sistemi değiştirme kötü bir şey olarak gösterilir. Örneğin, Bane, Aizen, Yhwach, Madara, Tobi, Magneto gibi karakterler bu motifi takip eder. Bunun sonucu olarak, statükoyu koruma gibi şeyler bize daha iyi düşünceler olarak kodlanır. V for Vendetta’ya baktığımızda, bunun kesinlikle böyle olmadığını görüyoruz. Tam tersine, bu kadar baskıcı bir sistemi ayakta tutmanın anlamsız, hatta zararlı olduğu ve bu yüzden yıkılması gerektiği anlatılıyor. Bu açıdan daha cesur bir eser olduğu söylenebilir. Lakin bu cesareti, eseri her açıdan kurtarmaya yetmiyor. Hikaye, önemli iki eksiğe sahip. Bunlardan bahsetmeden önce, öncelikle hikayenin geçtiği ortamı ele almak ve iyi yaptığı şeyleri anlatmak gerekiyor.

[Bu yazı, yazarın kendi sitesinde de yayımlanmıştır.]

Ortam ve İyi Yanlar

2020 sonlarındaki Birleşmiş Krallık’ta geçen hikayede, Norsefire denilen yeni bir faşist parti ortaya çıkmış ve Birleşmiş Krallık’ın lideri olarak seçilmiş. Bunun sebebi, dünyanın oldukça kaotik bir dönemden geçtiği sırada, İngiliz halkının yaşadığı korkular. Biyoterör silahları ortaya çıkmış ve Birleşmiş Krallık’ın bu silahlarla saldırılara uğraması sonucu, insanlar iyice güvenlik ister hale geliyor ve yetkiyi bu faşist partiye veriyorlar. Filmde, bunun bir manipülasyon olduğu anlatılsa da, yine de gönüllü bir eylem olduğu üstünde duruluyor. Yani her bir birey sorumlu tutuluyor.

Yetkiyi alan faşist parti, her faşist parti gibi, oldukça otoriter ve ayrımcı bir sistem kuruyor. Eşcinselleri, farklı etnik kökenlerden insanları, farklı dinlerden insanları düşman ilan ediyor. Onlara karşı soykırım bile denebilecek bir politika güdüyor ve onları toplayarak yok ediyor. Aynı zamanda, diğer vatandaşlar üstündeki denetimini de yıllar geçtikçe arttırıyor ve bir gözetleme ve polis devleti kuruyor. İnsanların kendi evlerindeki konuşmaları bile özel araçlarla dinliyor. Gerekli görürse onları tutukluyor ve hatta yok ediyor. Televizyonlarda ve diğer medya organlarında kendisine karşı herhangi bir muhalefet olmasına izin vermiyor. En küçük bir direniş örneği gördüğünde, bunu şiddetli bir şekilde eziyor. Bunu, komedyen Deitrich’in tutuklanarak yok edilmesinden görüyoruz. Bu otoriterlik beraberinde kaçınılmaz bir yozlaştırma da getiriyor. İkinci baş karakterimiz Evey’nin film başında devlet adamları tarafından az kalsın tecavüze uğraması bunu gösteriyor. Bu tarz olayların yanısıra, geceleyin dışarı çıkma yasağı gibi şeyler de normalleşmiş.

Genel olarak, olabildiğine otoriter ve faşist bir portre çiziliyor. Devlet o kadar paranoyak bir hale gelmiş ki, V’nin bir binayı havaya uçurmasını bile sansürlemeye çalışıyor. Medyadan “alternatif gerçek” sunarak, insanları aslında o binanın devlet tarafından yıkıldığına inandırmaya çalışıyor. Hatta bunun için TV kanalları “uzmanlardan” görüş alıyor ve binanın çürük olduğunu aktarıyor. Film boyunca, bu ve benzeri sahnelerle (örn. Şansölye’nin ekranda konseye sürekli bağırması), aslında otoriter yönetimin ne kadar hassas olduğu gösteriliyor. Bu da zaten filmin anlatısının bağlayıcı noktası oluyor.

Evet, deniliyor, ortada oldukça baskıcı bir yönetim var. Ancak bu yönetim bir yandan insanları sürekli olarak kontrol etmek zorunda. İnsanların aklında, baskın anlatının dışında fikirlerin belirmesi, bunların yayılması gibi şeyler oldukça tehlikeli bir şey olarak görülüyor. Öyle de. V’nin film başındaki bina yıkma performası bile, pek çok vatandaşın şöyle bir silkinmesine yol açıyor. Bu noktada, gerçek oldukça tehlikeli bir silah haline dönüşüyor. Baskın anlatıya uymayan herhangi bir gerçek, onun en büyük düşmanı haline geliyor.

Gerçek denilen şeyle bağlantılı bir şekilde, film boyunca fikirlerin kuvvetine de vurgu yapılıyor. Bunun sebebi, aynı gerçek gibi, baskın anlatıya uymayan, özellikle de ona karşı çıkan fikirlerin, o anlatının çöküşüne yol açma ihtimali içermesidir. Otoriter yönetimler için, alternatif düşüncelerin oldukça tahammül edilemez şeyler olduğu anlatılıyor. Bunun sebebi olarak, otoriter yönetimlerin oldukça kırılgan bir yana sahip olması gösteriliyor. Bu kırılganlığın farklı sebepleri var. Bu sebepleri, öncelikle soyut bir mantıkla ve ardından film içinden bir örnekle açıklayacağım.

Mantık: Böyle bir sistem, insanların içinde bir tepki oluşturur. Ona öfkeli kişiler yetişmesini sağlar.
Örnek: Toplumda çoktan bir tepki oluşmuş ve büyümek için bir kıvılcım bekliyor. Bu kıvılcımı V sağlıyor. Yeni nesili temsil eden gözlüklü çocuk karakter sayesinde, bu tepkinin yeni nesillerde de olduğu gösteriliyor.

Mantık: Böyle bir sistemin sahip olduğu anlatı yaygınlaştıkça, bu anlatı tembelleşir. Bu yüzden daha fazla eksikleri ortaya çıkmaya başlar. Birisinin çıkıp bu eksikleri göstermesi bu yüzden tehlikelidir.
Örnek: Norsefire’ın anlatısı artık güç sahibi değil, yani baskın yönetimin anlatısı tembelleşmiş ve zayıflamış. V’nin yıkım olayında olduğu gibi, eksik bir yanı hemen göze çarpıyor.

Mantık: Böyle yapılar sık sık yozlaşmıştır. Bu da, diğer bir tepki kaynağıdır.
Örnek: Evey’ye yapılan tecavüz girişimi ve dedektif Finch’in önünün kapatılması gibi olaylar, yozlaşmanın ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Buna dahil edilebilecek oldukça büyük bir olay, virüs saldırısını aslında Norsefire’ın yaptırmış olmasıdır. Yani hem zamanla ortaya çıkmış hem de en baştan beri var olan bir yozluk var.

Mantık: Gücünü kaybetmeye başlamış otoriter yapılar baskıyı gittikçe arttırma eğilimindedir. Bu yüzden, en güçlü göründükleri an, en hassas oldukları an olabilmektedir.
Örnek: Norsefire, gücünü kaybettikçe baskıyı daha çok arttırıyor. Bunu, dünya etrafından kötü “haberler” göstermesi ve sırf muhalif grafiti yapıyor diye küçük bir kızın vurulması gibi sahnelerde görüyoruz.

V for Vendetta’da, işte böyle bir durumla karşı karşıyayız. Norsefire’ın anlatısı artık gücünü iyice kaybetmiş. İnsanlar artık ona inanmaya meyilli değil ve V gibi bir kıvılcımın ortaya çıkması, insanları Norsefire’a karşı birleştiriyor. Film boyunca, kolluk kuvveti çalışanları ve yüksek düzey parti üyeleri haricinde, gördüğümüz hiçbir kişi Norsefire’ın dediklerine inanmıyor. Bunun bir sebebi, Norsefire’ın güce geçtiği dönemin artık geride kalmış olmasıdır. Dünyanın geldiği durumun yarattığı korku, artık insanlarda taze değil. Bunun yerini, Norsefire’ın uyguladığı baskı ve buna duyulan tepki almış. Norsefire da bunun farkında ve bir noktada, Şansölye’nin emriyle, aylar boyunca dünya etrafından korku verici haberler gösteriliyor. “Bizden vazgeçerseniz, sonunuz bu olur,” deniyor. “Bize muhtaçsınız.” Lakin bu işe yaramıyor. Belli bir eşik aşılmış ve halk artık Norsefire’a inanmıyor.

Eksikler

Hikayenin bu noktaları, V for Vendetta’nın kuvvetli olduğu yerler oluyor. Bu tarz yönetimlerin nasıl ortaya çıktığı, kriz anlarını nasıl kullandığı (hatta gerekirse yarattığı), gücü ve zayıflığı gibi şeyler, film formatında, basit ama etkili bir şekilde gösteriliyor. Lakin filmin oldukça eksik kaldığı iki nokta var.

İlk olarak, halkın bu kadar büyük tepkisine ve kendisine inançsızlığına rağmen, Norsefire’ın nasıl hala yönetimde kaldığı açıklanmıyor. Dünyanın hemen her yerinde, bu tarz bir yönetimin ayakta kalabilmesi için, halkın en azından bir kısmını kendisine inandırması gerekir. Demokratik olmayan bir ülkede bile, varlığını bir şekilde meşru kılmak zorundadır. Oysa V for Vendetta’da, işin bu tarafı eksik kalıyor. Bu kadar büyük bir güvensizliğe ve tepkiye rağmen, neden İngiliz halkının V’yi beklediği yeterince açıklanmıyor. Daha gerçekçi bir senaryoda, halk içerisinde V’yi destekleyenler olduğu gibi, ona karşı çıkanlar ve Norsefire’ı destekleyenler de olurdu. Lakin filmde böyle bir şeyi çok az bile olsa görmüyoruz.

İkinci olarak, “devrimden” sonra, nasıl bir sistem kurulduğunu görmüyoruz. V ve halk, Norsefire’dan kurtuluyor fakat yerine nasıl bir sistem kurulduğu gösterilmiyor. “Eski ABD’nin” sürekli olarak savaş içerisinde olduğu, pek çok soruna sahip bir dünyada, özellikle Birleşmiş Krallık bu kadar yıkık ve sorunlu bir sistem miras almışken, bunun ardından ne geldiğine veya gelebileceğine dair bir emare görmüyoruz. “Değişim!” deniyor. “Değişim iyidir!” Evet ama ne gibi bir değişim? Örneğin, Birleşmiş Krallık halkı bu tecrübeden dersini aldı mı? Yoksa on sene sonra başka bir Norsefire ortaya çıkacak ve iktidarı ele geçirecek mi? Eğer halk dersini aldıysa, bu ders nedir? Alınan ders, kurulan sisteme nasıl yansıtılmış? Bütün bu sorular cevapsız kalıyor.

Son

Bu iki yan, V for Vendetta’yı oldukça eksik ve tek yönlü kılıyor. Güçlü noktaları olsa da, çok basit ve tek taraflı bir hikaye anlatıyor. Bunların üstünde daha az durmuş olmam, onları daha önemsiz kılan bir şey değil. Örneğin, hikayenin aşırı basitleştirici yapısı, yani tamamı ezilen ve bu sistemi istemeyen bir halk ile onları ezen bir yapının karşı karşıya konulması, hikayenin ele aldığı karmaşık konuları gereğinden çok daha fazla basitleştirmesine ve bu noktada tembel bir hikaye anlatmasına yol açıyor. Mesela, insanların bu yönetime fikren karşı çıkmasının yanısıra, onu fikren desteklemesinin de ne kadar güçlü bir şey olduğu, yani işin diğer tarafı, eksik kalıyor. Bunu destekleyecek şekilde, Nazi Almanyası ve Emperyalist Japonya oldukça faşist yönetimlere sahip olmalarına rağmen, bu yönetimler sırf baskıyla ayakta kalmıyordu. Bir şekilde, halkın önemli bir kısmını kendilerine inandırmışlardı. “Mazlum halk vs. zorba yönetim” gibi basitleştirilebilecek bir ortam yoktu. Bu yüzden, sırf V gibi bir karakterin ortaya çıkmasıyla yıkılabilecek bir sisteme de sahip değillerdi. Aynı zamanda, bu destek sadece korkuyla açıklanabilecek bir şey de değildi. Oysa bu tarz yanlar, V for Vendetta’da eksik. Bu yüzden, V for Vendetta’nınki yarım bir anlatı olarak kalıyor.

Feindbild Yazar:

Buradaki ve başka yazılarımı da içeren kendi sitem: https://otegezen.wordpress.com/

2 Yorum

  1. ousgrlk
    4 Şubat 2022
    Yanıtla

    Çizgi romanında bu noktalara değiniyor mu acaba?

    • Feindbild
      5 Şubat 2022
      Yanıtla

      Buna cevap veremem çünkü çizgi romanı okumadım. Filmi tek başına değerlendirdim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir