Yeni LotR dizisinde “siyah elf” olması bir sorun mu? Bunun Tolkien’in yazdıklarıyla ne ilgisi var? Yıllardır dönen bu tartışmanın sebepleri nelerdir?
Orta Dünya kitapları ile tanışmamı hala hatırlıyorum. 8-9 yaşındaydım ve bir yerden elime Hobbit kitabı geçmişti. Oldukça merak ederek başladım ve o zamanki okuma kabiliyetimin el verdiği derecede, bir solukta okuyup bitirdim. Bir çocuk için bu muhteşem bir kitaptı. Zaten onları hedef alarak yazılmış bir masaldı ve beni bu dünyanın içine çekmişti. Biraz daha büyüyünce Yüzüklerin Efendisi kitaplarını da okudum. Sonra tekrar okudum, sonra bir daha okudum ve bir daha… Tolkien’in ustalıkla oluşturduğu bu dünya benim için bir madendi. Fantastik edebiyatla tanışmam bu şekilde olmuştu. Bu kitaplardan sonra başka evrenlere de sardım fakat Orta Dünya benim için her zaman özel bir yere sahip oldu. Ergenliğimin ortalarına yaklaşırken ünlü Silmarillion’u satın aldım. Bu kitabın önemini sağdan soldan duymuştum. Tarih veya lore kitabı denilebilecek bu eseri ilk okuduğumda, pek bir şey anlamamıştım. İçinde çok fazla isim ve olay vardı. Lakin yine de ilgimi çekmişti. Bir süre bekledikten sonra, biraz daha büyüyünce tekrar okudum ve bu sefer daha iyi anladım. Elbette, bundan sonra başka kitaplar da oldu. Güç Yüzüklerine Dair, Kayıp Öyküler, Hurin’in Çocukları… hatta Tolkien aşkım burada bitmedi ve Orta Dünya ile alakası olmayan Roverandom ve Peri Masalları Üzerine gibi kitapları da okudum.
Yıllar geçti ve aşkım biraz dindi. Lakin bir süre sonra, Tolkien’in mektupları ve insanların onun dünyası hakkındaki teorilerine ve yorumlarına bakmamla tekrar alevlendi. Gece-gündüz bu konular hakkında bir şeyler okur oldum. İşte bu dönemde, kimi şeyler daha çok ilgimi çekmeye başladı. Ergenliğim sırasında okuduğum Kayıp Öyküler’de gördüğüm ama üstüne çok düşünmediğim bir özellik vardı. Kayıp Öyküler’de, Ælfwine denilen Anglo-Sakson, yani bizim dünyadan olan, bir karakter vardı. Bu karakter, elflerle konuşup, onlardan unutulmuş bir tarih hakkında bilgiler alıyordu. Daha sonra öğrendiğime göre, Tol Eressëa adası da zaten Büyük Britanya’dan başka bir şey değildi (Yakın zamanda öğrendiğim, ilginç bir şey daha söyleyeyim mi? Hobbit’in erken versiyonlarından birisinde, Bilbo, Gobi Çölü’nden geçmekten ve Çin’de vahşi solucanlarla savaşmaktan bahsediyor). Bütün bunlar, sağda solda sık sık gördüğüm bir yoruma işaret ediyordu: Tolkien için, oluşturduğu evren, bizim dünyamızın alternatif bir mitolojisiydi.
Bunu fark ettikten sonra, aklımda bir soru belirdi. Eğer Orta Dünya bir alternatif Avrupa veya Büyük Britanya mitolojisiyse, o zaman Haradrim ve Doğulular ne oluyordu? Daha kara derili olan ve “iyi batıya ve özgür halklara” saldıran Doğulular, benim atalarım olmuyor muydu? Bu mantığa göre, o zaman bütün bu dünya “iyi beyazlar/batılılar” ile “kötü diğer ırkların/doğuluların” savaşı metaforu olmuyor muydu?
Bu sorgulamanın üstümde yarattığı etkiyi hala hatırlıyorum. İlk başta inanmak istemedim. Ancak üstüne daha çok düşündükçe, bir kaçış yolu olmadığını fark ettim. Bunun üstüne, bir ihanet hissi içimi kapladı. Hayatımın önemli bir parçası olmuş, hatta yeri gelip ırkçılık konusundaki tartışmalarda savunmuş olduğum bir yazar gelip beni arkamdan bıçaklamış gibiydi. Kurgu adı altında, bana kendi “ırkımın” kötü olduğu anlatısını okutmuştu.
Bu, düşününce, akla oldukça yatan bir şeydi. Orta Dünya içerisinde Batı sürekli olarak iyinin diyarı olarak gösterilmiştir. Beyaz ırklar her zaman için özgür halklar olmuş, daha koyu tonlu ırklar ise Morgoth ve Sauron tarafından lekelenmiştir. Bu dünyada, beyaz ırklar, aynı bizim dünyamızdaki insanlar gibidir. İçlerinde iyisi de kötüsü de vardır. Ancak daha koyu tonlu ırklara baktığımızda, Sam ne derse desin, sadece kötülük görüyoruz. Yani insan görmüyoruz. Bu noktada, yazarın karaktere söylettiğiyle, hikayenin geri kalanının tamamında gösterdiği çelişiyor. İşin diğer bir yanında, Tolkien evreninde kan ve soy oldukça önemli bir yere sahiptir. Soylu kanlar ve soysuz kanlar vardır. Aragorn soylu bir kandan gelmektedir, orklar ise yozlaştırılmış ve soysuz bir kana sahiptir. Bu tarz eski kafalı bir düşünüş de, belki ırkçı denemese bile, yukarıda bahsedilenleri tamamlayıcı bir parça oluşturuyor.
İtirazlar gelmeden önce, şunu belirtmekte fayda var. Tolkien’in düz bir ırkçı olduğu düşünmüyorum. Evet, yarattığı evrende sorunlu yanlar var fakat Legolas ile Gimli’nin arkadaşlığı, elf ve cücelerin birbirleri için nefretinin anlamsızlığı gibi anlatılarla, ırkçılığın kötü bir şey olduğuna dair gösterimleri de var. Evren dışındaysa, Nazilerin yükselişi döneminde, Hobbit’in Almanya’da basımı için Alman yayıncı kendisinden Aryan olduğunu kanıtlamasını istediğinde, yazdığı mektupla Yahudileri savunması var. Lakin yukarıda bahsettiğim mevzuların yanısıra, Tolkien’in orkları şöyle tarif etmesi de var: “… güdük, geniş, basık burunlu, benzi sararmış, geniş ağızlı ve çekik gözlü; hatta (Avrupalılara göre) pek az sevilesi Moğol-tiplerinin alçalmış ve itici versiyonları.”
“Avrupalılara göre” kısmı, kendisinin bu görüşe katılmadığını ima ediyor. Ancak öyleyse, niye böyle ırkçı bir benzetme yaptı ve yarattı? Bu konularla ilgili bir görüş, Tolkien’in genç halinin daha ırkçı olduğunu ama yaşı ilerledikçe, yarattığı evrendeki ırkçı unsurların zararının daha çok farkına vardığını ve bilinçli bir şekilde bunların altını oyduğunu söylüyor. Bu görüş doğru mudur tam bilemem ama ırkçılık konusunda Tolkien’in evrenindeki birbiriyle çelişen unsurları açıklayabiliyor. Bağlantılı olarak, Kayıp Öyküler kitapları, bu evrenin bir alternatif Britanya/Avrupa mitolojisi olduğunu gösterse de, bu hikayeler Tolkien’in daha gençken yazdığı notlardan derlenmiştir. Yani Tolkien sonradan bu fikri terk etmiş olabilir. Hobbit’in erken versiyonundaki Gobi Çölü ve Çin laflarının sonraki versiyonlardan çıkarılması da, kısmen, bunu destekliyor.
Bütün bunlar, bize, karmaşık bir resim çiziyor. Tolkien ve ırkçılık meselesi tek bir yönü olan, tek bir basit yorumla çözülebilecek bir şey değil. Aynı zamanda, yarattığı evrenin, yazarın niyeti dışında, kendi başına söylediği şeyler var. Bütün bu sebeplerle, Tolkien odaklı en büyük ve en iyi site olan Tolkien Gateway’de “Tolkien’in İşlerinde Irkçılık” diye bir sayfa var. Aynı zamanda, Wikipedia’nın kendisinde de “Tolkien ve Irk” diye bir sayfa var. Yine bu sebeple, insanlar on yıllardır Orta Dünya ırkçı mı diye tartışıyor.
Buraya kadar verdiğim örneklerden anlaşılacağı üzere, ben bunun bir noktada doğru olduğunu düşünüyorum. Bu durum Tolkien’in düz bir ırkçı olduğu anlamına gelmiyor. Bahsettiğim gibi, durum karmaşık. Lakin iyi batı ve beyaz ırk, kötü doğu ve siyah/kahverengi ırk konsepti, oldukça sorunlu bir konsept. Bunun kimi sebeplerini aşağıda belirtiyorum.
Kimlik İnşası ve Kurgu
Kurgunun, insanların kendileri ve başkaları hakkında algı oluşturmasını etkilemesi hakkında oldukça fazla çalışma var. Örneğin, işkenceyi dramatize eden televizyon programlarının, işkenceye desteği arttırdığı bulunmuştur (Kearns ve Young, 2017). 15 ülkede yapılmış bir çalışma, Susam Sokağı’nı düzenli olarak izleyen çocukların, bilişsel yeteneklerinin geliştiğini bulmuştur (Kwauk, 2016) (‘Susam Sokağı etkisi’ denilen bu durumu inceleyen pek çok çalışma vardır). Estetik cerrahiyi konu alan realite şovlarının, genç kızların beden algısına zarar verdiği bulunmuştur (Ashikali vd., 2014). ABD’de bir azınlık olan siyahların televizyonda ve benzer ortamlarda nasıl gösterildiğinin, onlar hakkındaki toplumsal algıyı etkilediğini gösteren pek çok araştırma vardır (Davis ve Gandy, 1999; Gray, 1989; Matabane, 1988; Wilson vd., 2003; Punyanunt-Carter, 2008).
Bu konuda çok fazla çalışma var ve yukarıda bahsettiklerim bunların sadece küçük bir kısmını oluşturuyor. Makaleler dışında, bu konuda yazılmış kitaplar da var (örn. Ethnic Minorities & The Media: Changing Cultural Boundaries). Bütün bunların hepsini uzun uzun açıklamak yerine, mantığını oldukça yalın ve kısa bir şekilde şöyle özetleyebilirim:
İnsanlar birbirlerine hikayeler anlatarak dünyadaki yerlerini anlar. Örneğin, siyasi akımlar bile bir açıdan birer hikayedir. Size bir birey olarak nereye ait olduğunuzu, hangi grubun üyesi olduğunuzu, yapmanız gereken şeyi anlatırlar. Bir geçmiş anlatısı oluşturur ve sizi bir grubun parçası olarak sunarlar. Kendinizi artık sadece birer birey olarak düşünmezsiniz. Geçmişi olan bir milletin, sınıfın, dini grubun vs. üyesi olarak düşünürsünüz. Aynı mantık, kurgu için de geçerli. İnsanlar kendileri ve başkaları hakkında görüşlerini oluştururken, etraflarında gördükleri kurgusal ve “kurgusal olmayan” (örn. siyasi akımlar) hikayelerden oldukça fazla etkilenirler. Örneğin, eğer filmlerin büyük çoğunluğu sizin parçası olduğunuz grubu sürekli olarak suçlular olarak gösteriyorsa, kafanızda kendi grubunuzu iyi bir şeyle eşleştirmezsiniz. Benzer şekilde, başka bir grubu böyle gösterirse, ona da aynısını yaparsınız. Başka bir örnekte, eğer sizin grubunuzu kahraman pozisyonunda, başarılı bir noktada gösteriyorsa, kendi grubunuz hakkındaki algınız daha iyi bir noktaya kayar. İşte tam da bu sebeple, yukarıdaki çalışmalar, kurgudaki gösterimlerin insanların algısını etkilediğini göstermiştir. Kurgu, bizim kendimize ve diğerlerine anlattığımız hikayeler bütününün bir parçasıdır.
Batıda çıkan adaptasyonlarda ve diğer yeni işlerde, etnik ve cinsel azınlıklara ve kadınlara daha çok rol verilmeye başlanmasının sebebi de budur. Geçmişte çıkan eserlerde bu gruplar az temsil edildiği, var olduklarında genellikle arka plana atıldıkları, nesneleştirildikleri, kötü gösterildikleri vs. için, yeni eserlerde bu konulara daha hassas yaklaşılmaya çalışılıyor. “Eserlerimde siyaset istemiyorum,” diyen olabilir. Lakin bu çok önemli bir noktayı gözden kaçıracaktır. Önceki eserler de, bu açıdan, siyasiydi. Lakin temsiline odaklandıkları kimlik, kadınlar ve azınlıklar yerine, erkekler ve beyazlardı. Ancak bu durum statüko haline geldiği için insanların gözüne çarpmıyordu. İnsan beyni bu açıdan oldukça kör bir şey. İçinde büyüdüğümüz ve insan yaratımı olan koşulları “nötr” olarak düşünmeye meyilliyiz. Bu yüzden, ondan farklı olan şeyleri yapay olarak görürken, bu statükonun kendisini doğal olarak görüyoruz.
Bütünlük Kriterleri
Yukarıdaki iki bölümde anlattıklarım, yapımcıların neden bu konuya odaklandığını ve bunun düzgün yapıldığında pozitif bir şey olduğunu gösteriyor. Ancak hikayelerin kendi yapısının da korunması açısından, bu noktada dikkat edilmesi gereken iki kriter olduğunu düşünüyorum.
İlk ve en önemli olan kriter şu: yapılan değişiklik, evrenden anlamlı bir şey götürüyor mu? Örneğin, bir karakterin etnik kökeni değiştirildiğinde, bu evren içerisinde bir çelişki yaratıyor mu? Mesela, ırksal dinamiklerin önemli olduğu bir evrende, bir karakterin kökenini değiştirmek, anlatıyı bozabilir ve tutarsızlıklara yol açabilir. Aynı şekilde, erkeklerin çok baskın olduğu bir toplum yapısında, erkek bir lider karakteri kadına çevirmek, onun karakterinin ve hikayesinin değiştirilmesi gerektiği anlamına gelecektir. Eğer bu açılardan bir sorun olmuyorsa veya yapımcılar bir şekilde bu sorunların üstesinden gelebiliyorsa, benim için, o karakterin etnik kökenini, cinsel kimliğini veya cinsiyetini değiştirmenin çok bir önemi yok.
İkinci ve daha hafif olarak, bahsi geçen karakterin fiziksel özellikleri onunla çok eşleşmiş, ikonik şeyler mi? Örneğin, Death Note’taki L gibi aşırı soluk tenli bir karakteri, koyu derili birisine oynatmak çok mantıklı olmayacaktır. Ancak bu noktada manevra alanının daha çok olduğunu düşünüyorum. Sonuçta, bir karakter asla sadece ten rengi gibi bir şeyden ibaret değil.
Sorgulanması Gereken Bir Tartışma
Yüzüklerin Efendisi dizisine, yani The Lord of the Rings: The Rings of Power’a baktığımızda, bu iki kriter açısından da bir sorun olmadığını görüyoruz. Elflerin siyah veya başka beyaz olmayan bir etnik kökenden olması, seri içerisinde hiçbir tutarsızlığa yol açmıyor. Hiçbir anlamlı anlatının kuvvetini azaltmıyor. Tek değiştirdiği şey, bu evrendeki ırksal açıdan sorunlu yanları hafifletmek oluyor. Yani onu kötüleştirmek bir yana, bu dünyanın bu açıdan sorunlu mirasını daha iyi bir noktaya taşıyor. Bu yüzden, bu noktada “kitap korumacısının” önünde ikiye ayrılan bir yol var.
İlk yolda, Tolkien’in vizyonunun ırkçı olmadığı fakat ana materyale saygı açısından, yine de beyaz=iyi metaforuna saygı duyulması gerektiği söylenebilir. Böyle bir yaklaşım, ilk başta, çelişkilidir. Madem Tolkien’in vizyonu ırkçı değil ve madem bu değişiklik evrende hiçbir olumsuzluk yaratmıyor, neden kimi azınlıklar hakkındaki algılara pozitif katkısı olacak bu değişikliğe karşı çıkılıyor?
İkinci yolda, Tolkien’in vizyonunun ırkçı olduğu ve bunun korunması gerektiği söylenebilir. Bu durumda, bu argümanla etkileşmeye gerek bile yok. Böyle bir argüman, doğrudan ırkçılığı savunuyor.
Yani yakından incelenince, siyah bir elf karakter olmasına gelen tepkinin çok da tutarlı veya mantıklı bir şey olmadığı görülebilir. Peki bu tepki neden bu kadar yaygın? Bu konuda, göz önüne alınması gereken üç sebep olduğunu düşünüyorum.
İlk olarak, bizim ülkemiz insanı, genellikle, ABD ve diğer kimi batı ülkelerindeki kimlik siyaseti konusunda oldukça bilgisiz. Örneğin, siyahların ABD medyasında yoğunlukla suçlular olarak gösterilmiş olduğunu veya önemsiz rollere atandıklarını bilmiyor. Bilse bile bunun öneminin farkında değil. Bu etnik grupların yaşadığı ırkçılığın ve aşağılanmanın farkında değil. Bu yüzden, kurgularda temsilin önemini bilmiyor. Kimi insanların temsil mevzusunu kuvvetli bir şekilde savunmasını anlayamıyor.
İkinci sebep, bu tarz bir düşünce açısından, gelişmiş ülkelere kıyasla bizim ülkemizin geride kalmış olmasıdır. Türkiye’de insanlar başka grupların gözünden bir şeylere bakmaya çok alışık değil. Bu yüzden, bu tarz oyuncu seçimi meselelerinde insanlar buna azınlıklar açısından çok bakamıyor.
Üçüncü sebep, bunlar içerisinden en karanlık olanı. Geek alemleri ve tartışmaları, uzun süreden beri batıda yükselen siyasi bir akım tarafından istilaya uğramış durumda. “Alt-righter” denilen bu grup, basitçe, beyaz üstünlükçüsü ve faşist bir gruptur. Bu grubun geek alemleri manipüle etmesi hakkında oldukça fazla yazı var. Bu grup, kendi siyasi emellerini başka kalıplar altında sunarak insanları etkileme konusunda oldukça uzman. Bu durumda, örneğin, “kitaba sadıklık” kisvesi altında, azınlıkların ekranda gösterilmesini engellemek istiyorlar. Kimi geekler arasında orijinal materyale sadıklık konusu çok önemli olduğu için ve yukarıda bahsedilen diğer etkenler de sebebiyle, bu argüman çok kolay yayılabiliyor. İnsanlar farkında olmadan faşistlerin yaydığı görüşleri savunur hale geliyor. Bu öyle bir noktada ki, Türkiye’deki insanlar bile “SJW istilasından” bahseder hale gelmiş. Türkler, farkında olmadan, kendilerini “aşağı ırk” olarak gören kişilerin görüşünü savunuyor. Oysa işin iç yüzü, kimi gruplar ve onların yaydığı görüş için, çok farklı. Örneğin, olay kitaba sadıklıksa, cüce kadınlarının sakalsız olması çok daha önemli bir değişiklik çünkü cücelerin yapısını ve lore’u oldukça değiştiriyor. Bu dünya içerisinde, cüce erkekleri ve kadınlarının yapısal benzerliği sebebiyle, cücelerin sadece erkeklerden oluştuğu dedikoduları bile var. Yani, siyah elfin varlığı durumunun aksine, ortada cücelerin yapısını ve hikayesini oldukça değiştiren bir değişiklik var. Neden buna laf eden neredeyse hiç olmadı? Olduğunda da neden aşırı şiddetli bir şekilde olmadı? Neden cüce kadınlarının geleneksel cinsiyet algılarına daha çok uyması için yapılan, yani yine kimlik siyaseti sebebiyle yapılan (ama bu sefer geleneksel algılara karşı çıkmak yerine onlara oynayan) bu değişiklik etrafında, “karakterleri kendi siyasi görüşünüze göre değiştiriyorsunuz” diye bir tartışma patlamadı? Neden odağın neredeyse tamamı siyah elfe gitti? Hani olay sadece kitaba sadıklıktı? Burada çok daha büyük bir değişiklik var. Hani nerede bütün o “sadıklık tutkusu” ve tepki?
Elbette, bu konularda eleştirisi olan herkes faşisttir demiyorum. Ancak bu tartışmanın kendisi masumluktan oldukça uzak, kirlenmiş bir şey. Bahsi geçen şey bir kaçış edebiyatı eseri olsa da, içeriği ve etrafında dönen tartışmalar gerçek dünya siyasetinden kaçamıyor. Bizim dünyamızdan etkileniyor ve oradaki gruplar tarafından kullanılıyor. Savunulan görüş izole bir baloncukta savunulmuyor, gerçek dünyada etkileri oluyor.
Son olarak, bahsi geçen argümanın absürtlüğü şöyle bir örnekle daha iyi anlaşılabilir. Diyelim ki, Tolkien bir İngiliz değil, bir Türk’tü. Yarattığı evrenin adaptasyonu yapılırken, bir anda bir kitle çıktı ve “Olur mu, kardeşim?” dedi. “İyi tarafta Kürt oyuncu oynatamazsınız. Herkes Türk olacak.” Böyle bir argüman oldukça garip olmaz mıydı? Basbariz ırkçı olmaz mıydı? Oysa ABD bazlı bu adaptasyonlarda öne sürülen pek çok argüman birebir aynı mantığa sahip. Ve bu yüzden, bütün bu tartışmalardan uzakta olan kişiler olan bizler, onların garipliğini ve önemini tam olarak anlayamıyoruz. Oysa yukarıdaki benzetme, bu argüman Türkiye’de yapılsa, ne kadar saçma bir şey olacağını gösteriyor.
Umarım, bu yazıda, demek istediğimi aktarabilmişimdir. Açıkçası bu tartışmalar yıllardır dönüyor ve aynı şeyleri tekrar tekrar söylemekten ve dinlemekten bezmiş durumdayım. Pek çok kişi gibi, ben de bu tartışmadan bıktım. Ancak bu sefer Türkiye’de inanılmaz büyük bir tepki geldi ve bir şeyler yazmak zorunda hissettim. Amaçladığım şey, aşırı kutuplaşmanın olduğu bu konuda, daha sakin bir şekilde kendi bakış açımı aktarmak (her yazımda olduğu gibi, sitedeki diğer yazarlar farklı düşünüyor olabilir). Yani bu konuda oldukça fazla ihtiyaç olan diyaloğun yapıcı bir parçası olmak. Farklı düşünebilirsiniz fakat bu konunun oldukça karmaşık olduğunu ve oturulup düzgünce konuşulması gerektiğini kabullenmek gerekiyor.
Kaynaklar
- Kearns, E. M. ve Young, J. K. (2017). “If torture is wrong, What ABOUT 24?” torture and the HOLLYWOOD EFFECT. Crime & Delinquency, 64(12), 1568-1589. doi:10.1177/0011128717738230
- Kwauk, C. (2016). Sesame Street: Combining education and entertainment to bring early childhood education to children around the world. https://www.brookings.edu/wp-content/uploads/2016/07/FINAL-Sesame-Street-Case-Study.pdf
- Ashikali, E., Dittmar, H., ve Ayers, S. (2014). The effect of cosmetic surgery reality tv shows on adolescent girls’ body image. Psychology of Popular Media Culture, 3(3), 141-153. doi:10.1037/ppm0000022
- Davis, J. L. ve Gandy, Jr., O. H., (1999). Racial identity and media orientation: Exploring the nature of constraint. Journal of Black Studies, 29, 367-397.
- Gray, H. (1989). Television, Black Americans, and the American dream. Critical Studies in Mass Communication, 6, 376-386.
- Magoun, John F. G. (2006). “South, The”. In Drout, Michael D. C. (ed.). J.R.R. Tolkien Encyclopedia. Routledge. pp. 622–623.
- Matabane, P. W. (1988). Cultivating moderate perceptions on racial integration. Journal of Communication, 38(4), 21-31.
- Punyanunt-Carter, N. M. (2008). The perceived realism of african american portrayals on television. Howard Journal of Communications, 19(3), 241-257. doi:10.1080/10646170802218263
- Wilson, C. C., Gutierrez, F., ve Chao, L. M. (2003). Racism, sexism, and the media: The rise of class communication in multicultural America. Thousand Oaks, CA: Sage.
Bu anlattıklarına tamamen katılmakla birlikte Uruk bölgesi eski Sümerler’de bir şehirdir. Uruk hai lerin doğulu olduğu bariz bir şekilde yüzük serisinde görmüşlüğümüz mevcut. Bunları bu kadar derli toplu anlatabilmen mutluluk verici.
Uruk olayının kökeni oradan mı geliyor bilmiyorum ama teşekkürler.
İlk olarak bir kaçış edebiyatı olan bu türe reel dünyanın konusunu sokan kişiler zaten bu sjw anlayışı savunan kimseler ve yaptıkları dayatma herhangi bir biçimde ırkçılığı azaltmayı bırakın her geçen gün daha da yaygınlaşmasına yol açıyor.
Herşeyden önce eserler içlerinde bulundukları kültürlerden beslenerek oluşmuştur. Siz burada birşeyleri değiştirebilirsiniz, görünürde yaptığınız değişiklik bir hasar vermedi diyebilirsiniz fakat aslında eserin doğallığını zedelemiş olursunuz. Herşeyden önce sanat eseri birilerinin hassasiyetlerini düşünülerek oluşturulamaz. Sanat eseri bağımsızdır ve sizin beğendiğiniz görüşleri de beğenmediğiniz görüşleri de içkin bir biçimde içerebilir. Bir sansür memuru edası ile çıkıp kendi görüşünüze uygun olmayan yerleri değiştirmeye başlarsanız yaptığınız her değişiklik onu daha farklı ve ruhsuz birşeye dönüştürür.
En basitinden amacınızın iyi olması faşist uygulamalarında amaç nedeniyle doğru olacağı anlamına gelmez. Emin olun tarihteki bütün diktatörler veya baskıcı yönetimler aynı sizler gibi yaptıkları işi toplumlarının iyiliği için yaptıklarını düşünüyorlardı. En basitinden Ramazan aynıda müslümanların hassasiyetini düşünmediği için sokakta dayak yiyen adamla zencilerin, şunun veya bunun hassasiyetini düşünmeden konuştuğu için linçlenen adamın durumu arasında ne fark vardır ? Söyleyeyim hiçbir fark yoktur. Konuşurun bağlamına, niyetine bakmadan yıllar içerisinde belli toplumsal süreçler sonucu oluşmuş yapıları kafamıza göre bir gecede kaldırmak bize bir zenginlik değil fakirlik getirir.
Oscar bu yüzden bugün öldü. Will Smith gidip birilerine tokat atacak ta bizde ödüllerden haberdar olacağız. Neden böyle oldu ? Çünkü Amerikan’ın her kurumu gibi siyasallaşan bir ödül töreni bir noktadan sonra sanatsallıktan ziyade didaktik bir tutum takınarak ödüllerini kaliteye göre değil belli fikirlerin pompalanmasına göre vermeye başladı. Sonuç olarak bugün hem Holywood, hem bu tarz ödül törenleri, hemde pekçok kült eserin uyarlamaları eskisinden çok daha sönük , çok daha cansız, çok daha ruhsuz ve çok daha fakir. Çünkü yapımcılar nasıl bir iş çıkarırımdan ziyade bunu yapsam ne derler, onu yapsam ne derler evhamları ile yaratıcı bir iş çıkarmaktan tamamen koptular.
Ayrıca olay burada Türk- Kürt mevzusuna kadar indirgenmiş fakat siz isteyin veya istemeyin siyah insanlar ile beyaz insanlar arasında Türk ile Kürt’ün arasında olduğundan çok daha gerçek ayrımlar vardır, fiziksel ayrımlar vardır. Bir insan tamamen yaşadığı çevrenin etkisi sonucu siyah veya beyaza dönüşür yani siyah ve beyaz insan birbirinden çok daha kopuk coğrafyalarda yaşadıkları için böyledir ve bu bir ırkçılık değildir bilimsel gerçekliktir. Yani siz beyaz insanlardan oluşan bir elf topluluğunun içerisine 1 tane siyahi oyuncuyu koyup ardından bunun gerçekliği zedelemediğini iddia ederseniz ancak komik duruma düşersiniz. Eğer böyle siyahi tek bir karakter koyacaksanız bu karakterin neden diğerlerinden farklı olduğunu da açıklamanız gerekir. Ayrıca bu yapılan siyahilerin haklarını savunmak veya görünür kılmaktan öte sadece onları ve eseri komik duruma sokmaktan öteye geçmiyor.
Bu konuda çıkıp zaten herşeyin açık olduğu eserlerde göze parmak sokmak gibi değişiklikler yapmak yerine. Eski orjinal ve kült eserleri içinden doğdukları kültürden kopaertmak yerine, çeşitliliği illa sunmak istiyorsanız bunu bugünün dünyası ve bugünün kültürü tarafından yoğrulmuş ve bu insanlarında parçası olduğu yeni kültürel eserlerdce sırıtmadan ve çok daha doğru biçimde yapabilirsiniz.
Burada SJW akımını savunanların bilfiil faşizmi aslında uygulayan ve bu nedenle sanatın batıda kan kaybetmesine yol açan taraf olduğunu farketmesini umuyorum.
Edit: Son olarak emin olun ki Tolkien Türkler ne der, Araplar ne der şu ne der bu ne der diye düşünürek, evhamlanarak eserlerini hiçbir mayına basmadan yazmalıyım gibi dikenli tellerle örülmüş bir zihne sahip olsaydı. Bugün Yüzüklerin Efendisi gibi bir başyapıtda asla varolmazdı. Bence bu alınganlıkları boşverip eskiyi yargılamaktan öte zaten kendiliğinden değişen kültürün bilinçli engellere takılmadan yeşermesini savunmalıyız.
Ben siyahiler ne düşünür, Kürtler ne düşünür, Türkler ne düşünür, İngilizler ne düşünür diyerek değil tamamen yarattığım eserin dünyasına bağlı olmalıyım. Bilincimi oluşturan hiçbirşeye anlamsız bir biçimde ket vurmamalıyım. Bilinçli bir biçimde yapmadığım sürece eserimde bulunan unsurları değiştirmeye zorlanmamalıyım.
Dediğiniz argümanlar hakkında olabildiğince kısaca kendi fikrimi de söyleyeyim.
– Her kaçış edebiyatı “reel dünyanın konularını” içerir. Misal Tolkien’in dünyasında savaşın kötülüğü, dönen askerin üstünde bıraktığı iz (örn. Frodo ve ekibinin dönüşte Shire’ı ele geçirilmiş bulması ve Frodo’nun savaşta aldığı yaraların asla geçmemesi), ırkçılığın kötülüğü (örn. Gimli ve Legolas’ın hikayesi) gibi şeyleri içeriyor. İşin daha dolaylı yanında Tolkien’nin koyu bir Hristiyan olması da onun Orta Dünya mitolojisine yansımıştır. Kendisi mektuplarda yanlış hatırlamıyorsam tek tanrı inancıyla çelişmeyen bir şey yaratmak istediğini söylüyordu. Zaten Iluvatar’ın Judeo-Hristiyan inancındaki Tanrı figürüyle benzer yanları da var (örn. Morgoth’a challenge atması veya kimsenin bilmediği bir “planı” olması). Bunun dışında yazıda bahsettiğim daha ırkçı yanlar da var. Yani kimse oturup bu dünyadan kopmuş bir esere dıştan bir şeyi zorla vermiyor. Eserin sahip olduğu öğeler zaten bu dünyayı yeterince içeriyor.
– Ramazan ayı örneği çok abartılı olmuş. “Linç yemekten” kastınız Twitter sanırım. Sosyal medyada tepki görmekle, toplum içinde dayak yemek aynı şey değil. Kaldı ki Twitter’da kimi uç durumlarda görüldüğü şekilde, insanların sosyal yöntemlerle tehdit edilmesini de savunmuyorum (basit tepki değil, tehdit olan durumları kastediyorum; her sosyal tepki bir linç değildir sonuçta). Ancak işin şiddetinden bahsedecekseniz, siyahilerin ABD’de gördüğü şiddeti bütün dünya biliyor. Afrika’nın emperyalist güçler tarafından talan edilip, sürünmek için bırakılmasını ve yüz milyonlarca siyah insanın orada yaşadığını herkes biliyor. Eğer bu oyunu oynayacaksak, kurgu bir eserde bir karakterin etnisitesini değiştirmekle, devlet(ler) tarafından yüzyıllar boyunca sistemik bir şekilde şiddet görmek ve hala görmeye devam etmek aynı şey değil.
– Oscar olayı konumuzun bayağı dışında, o yüzden bir şey demiyorum.
– Orta Dünya’daki elfler doğrudan Iluvatar tarafından yaratılmış canlılar. Bir evrim sonucu meydana gelmiş değiller. Bu yüzden evrim bazlı argümanın bir mantığı yok.
– “İçine doğdukları kültür” dediğiniz şey bildiğiniz ırkçılık dediğimiz şey. Eski kültürü muhafaza etme adı altında günümüz adaptasyonlarına geçmişin ırkçılığı vs. getirilmeye çalışılıyor. Zaten ironik yan da burada. Faşizm ile suçladığınız kısmı eleştiren insanların önemli bir kısmı, bu ırkçı vb. değerleri savundukları için bu yeni eserleri eleştiriyor. Ancak bunu doğrudan söyleyemiyorlar ve bu yüzden “esere sadıklık” diyorlar.
Eklemenize gelirsek
– Siyah bir elf olması hiçbir şey götürmüyor bu dünyadan. Bu yüzden “böyle bir eser olmazdı,” argümanının bir anlamı yok. “Şu ne der diye düşünmek,” ve “alınganlık” diye bahsettiğiniz şey de, gayet basit bir şekilde, ayrımcı olmamak. Gerçekten çok zor bir şey değil. Bu tarz yanlara daha çok dikkat eden büyük fantastik edebiyat yazarları da var. Örn. George R.R. Martin veya Ursula Le Guin. Klasik edebiyat eserlerine de girebiliriz isterseniz. “Ne düşünür?” ve “alınganlık” diye küçümsediğiniz değerleri kendi koşullarınca benimseyerek hareket etmiş ve yazmış tonla büyük yazar var. Yani ayrımcı olmak ne bir zorunluluk ne de bir sanatçı erdemi. Bunu açık açık söylüyorum çünkü argümanınız, kasıtlı veya kasıtsız bir şekilde, buna geliyor.
Ekleme: Yapılan değişikliğin “eserin doğallığını bozduğunu” söylemişsiniz ama bu oldukça garip bir argüman. Her türlü uyarlama kendi görüsünü içeririr ve kendi yorumunu getirir. Örneğin, Jackson üçlemesinde elfleri sürekli olarak uzun saçlı resmetmek onun bir görsel tercihiydi, kitaplarda böyle bir şey yoktu. Aynı şekilde kitaplardan farklı olarak bir sürü değişiklik de yaptı. Kitaptakiyle birebir uyumlu anlatılmayan her şey bir “faşizm” mi o zaman (faşizm tanımınız ayrı bir konu ama konuyu dağıtacağı için girmiyorum)? Eğer öyleyse, dünyada var olan her bir uyarlama, sizin tanımınıza göre, faşizmdir. Sadece önemli yanların değiştirilmesini faşizm diye niteliyorsanız, e ben de o zaman sorarım, neden “iyi ırkların” beyaz olması sizin için eserin bu kadar önemli bir yanı? Bu değişikliğin eserde değiştirdiği tek nokta, anlatının beyaz üstünlükçülüğünü azaltmak. Beyaz üstünlükçülüğünün Orta Dünya anlatısının temel bir parçası olduğunu düşünmüyorsanız, bu değişikliğe karşı çıkmanın anlamı yok. Eğer beyaz üstünlükçülüğünün Orta Dünya anlatısının temel bir parçası olduğunu düşünüyorsanız ve hala bunu savunuyorsanız da, e o zaman beyaz üstünlükçülüğünü, yani ırkçılığı, savunmuş oluyorsunuz?
Ekleme 2: Cevap olarak attığınız art niyetli, şahsıma ağır ithamlarda bulunarak saldıran ve beni garip kalıplara sokmaya çalışan, konu dışı bir sürü saçmalığın olduğu yorumu onaylamadım. Yani çıkıp bir “birebir Hitler’sin” denilmediği kalmış. Örneğin, bu ne yahu?
“Fakat sizler bu en temel noktayı kavrayamadığınız için ifade özgürlüğünü, düşünsel özgürlüğü en ağır biçimde zedeleyerek bizlerin modernizm döneminde uğruna bir sürü insanın hayatını feda ederek elde ettiği bu değerli atmosferi o insanların savunduğu görüşleri savunuyoruz maskesi altında yokediyorsunuz. Onu konuşamazsın, bunu düşünemezsin, bunu yazamazsın, eserlerinde bu fikirler olmak zorunda bunlar olmamak zorunda. Kusura bakmayın ama bu sizin haddiniz değil.”
Bu kadar ithamın sebebi ne? Orta Dünya adaptasyonunda siyah elf olmasını kabul edilir ve bir noktada pozitif bulmam 😀 Gerçekten çok faşistçe bir hareket, çok özür dilerim 🙁
İlk yorumunuzda yaptığınız ithamları da (bkz: “En basitinden amacınızın iyi olması faşist uygulamalarında amaç nedeniyle doğru olacağı anlamına gelmez. Emin olun tarihteki bütün diktatörler veya baskıcı yönetimler aynı sizler gibi yaptıkları işi toplumlarının iyiliği için yaptıklarını düşünüyorlardı.”) sevmesem de, yine iyi niyet ve yapıcılık doğrultusunda görmezden gelmiştim. Eleştirilerimi doğrudan sunduğunuz düşüncenizle sınırlamıştım. Art niyetli olduğunuzdan şüphelendiğim yerde bile, tartışmanın yapıcılığı için, bunun kasıtsız olarak bu sonuca varmış olabileceğini belirttim. Size bir yakıştırma yapmadım, sizi belli bir kalıba sokarak ağzınıza laf koymadım. Siz bunların hepsini bana yaptınız. Düşüncenizi eleştirdim, evet, ama bunu rasyonel sınırlarına vardırarak yaptım. Size bu ikilemi göstererek bir şeylerin farkına varmanızı istemiştim. Oysa onaylanması için yolladığınız şeyden, buraya yapıcı bir tartışmaya değil, kavga etmeye ve propaganda yapmaya geldiğiniz iyice belli oldu. “Siz” demeniz, istediğiniz her şeyi söylebileceğiniz anlamına gelmiyor. Bay bay. In before “something something literally 1984.”
Bu yorumlar da, en azından şimdilik, burada örnek olarak kalsın. Bu yazıyı da, yorumu da, elimden geldiğince yapıcı bir şekilde yazmıştım. Lakin ne kadar yapıcı olursanız olun, ne kadar iyi niyetli olursanız olun, kimi insanlara bunun asla yetmediği görülüyor. Böyle bir durumda, kimse art niyetli insanlarla tartışmak zorunda değil.
“Sanat eserinin orijinalliği, dokunulmaz kutsallığı” naraları atanlar apaçık ırkçılardır. Bu tarz savunmaların arkasına sığınarak daha komik duruma düşüyorlar. Irkçılığınızı örtmek için roman yazmanıza gerek yok. Elf karakterini canlandıran kişinin oyunculuk performansı yerine gözün, ten rengine, diğer fizyolojik özelliklerine kayıyorsa, hiç inkar etmeye kalkma basbayağı ırkçısın paşam. Orta Dünya çağları ile Dünya çağları kıyaslaması da pek ala yapılmaktadır. Bu her iki dünyanın aslında bir olduğu, dünyanın geçmiş zamanlarını anlattığı savı da vardır. Buradan çıkıp, bilimsellikten, evrimden yürüyeceksek, asıl sorulması gereken, “Beyaz elf mi olur?” sorusudur. İngiltere bir adadır ve adalıların ataları pürü pak beyaz olamazlar. Araştırmalar da gösteriyor ki çok değil 10 bin yıl önce adaya kalıcı olarak yerleşenlerin siyah olduğunu gösteriyor. İklim koşulları nedeniyle ada yerlilerinin ten renkleri zamanla beyaza kaymıştır. 10 bin yıl insan evrimi için, Orta Dünya için nedir ki? Bir hiç. Bu kısacık zaman diliminden çıkan şu safsata tartışmalara bakın! Bu örneği verdim çünkü Orta Dünya ırklarını, dünyamız üzerinden kıyaslayıp ırkçılıklarını örtmeye çalışan kitle de hiç azımsanmayacak derecede fazla. Ünlü birkaç youtuber da bu gurubun başını çekiyor! Mesela, “Siyah kadın cüce nasıl oluyor ki? Toprak altında güneşi nerede görmüş” gibi! Yahu ey andaval, siyah tenli ork nasıl oluyor peki? Güneş mi görmüşler? Orkların zaten en keyif aldıkları hobileri sere serpe uzanıp güneşlenmektir! Bu tartışmaları yapan insanlar gereksizdir, mesafe konmalıdır, bunların ipiyle kuyuya inenlerin çoğuna da bugün sorsanız, en sevdikleri elfin Arondir olduğunu söyleyeceklerdir! Başını çekenlerse ırkçılıklarını gizlemeye çalıştıkları zırvalıklarını tekrar edeceklerdir. Rica ediyorum aşın artık, şu beyaz, bu siyah, şu çekik, la hepimiz insanız işte.