Bir gün oturup kendime şunu sordum: Neden çocuklara ve ergenlere yönelik seriler için aşırı detaylı analizler yapıyor ve kafa yoruyorum? Onları kesip biçiyor ve inceliyorum?
[Bu yazı, yazarın kendi sitesinde de yayımlanmıştır.]Bilmeyenler için, shōnen ( 少年 ) kelimesi Japonca’da “oğlan” anlamına gelir. Aynı isimli manga türünde hedeflenen kitle, 10-20 yaşları yarasındaki erkek çocuklarıdır. Peki o zaman, koca koca adamlar olarak neden hala shōnen okuyoruz, izliyoruz ve onlar hakkında konuşuyoruz? Bu soruyu cevaplamak için, öncelikle shōnenler neden kendi hedef kitlelerine hitap ediyor, buna bakmak gerekiyor.
Shōnen dediğimiz kategori, kurguda genellikle gördüğümüz diğer kategoriler gibi değildir. Bu sınıflandırma yapılırken dikkat edilen tek şey, yazılan hikayenin hangi dergide çıktığı oluyor. Eğer bir shōnen dergisinde çıkıyorsa bu türe aittir, deniyor. Bu sebeple, Claymore veya Shingeki no Kyojin gibi hikayeler bile shōnen olarak geçiyor. Aşağıda sıralayacağım özellikleri okurken bunu göz önüne almak gerekiyor çünkü hiçbir tür için tamamen kapsayıcı bir özellik sıralaması yapılamaz olsa da, shōnen türünde bu durum iyice farklı olabiliyor.
Geleneksel bir shōnenin özellikleri nelerdir?
- Edebi olarak romantiktir. Yani, realist edebiyatın aksine, ahlaki ve ideal açıdan ‘doğru’ olanın ne olduğu bellidir. Karakterler sık sık ideal kişilerdir veya buna dönüşürler.
- Baş karakter, çok büyük çoğunlukla, 10-20 yaşları arasında genç bir erkek çocuğudur.
- Baş karakter, ilk başlarda yeteneksiz olarak görülür veya en azından oldukça güçsüzdür fakat bunun sebebi potansiyelini fark edememesidir. Aslında gerçek bundan çok uzaktır ve çok şeyler başarabilecek bir insandır. Azimle çalışır ve böylelikle ya en güçlü kişi ya da en güçlülerden birisi haline gelir. Kişisel güç olarak en üstte olmasa bile arkadaşları sayesinde öyle olacaktır.
- Bunun bir diğer uzantısı olarak, çoğunlukla fiziki bir savaş durumu hikayenin büyük bir parçasıdır. Evet, battle shōnenlerden bahsediyorum.
- Baş karakter, sıklıkla insanları kendisine çeken bir samimiyete ve karizmaya sahiptir.
- Baş karakter, bir veya sıklıkla birden çok kadın tarafından çekici bulunur ve arzulanır.
- Arkadaşlık, hikaye içerisinde önemli bir konsepttir. Hatta kimi zaman, baş karakter, arkadaş edinme konusunda sorun çekiyordur. Hikaye ilerledikçe bu sorunun üstesinden gelir ve pek çok insanın sevdiği ve güvendiği birisine dönüşür.
Bu tarz bir hikayenin 10-20 yaş arasındaki erkeklere hitap etmesi çok normal çünkü hem bir büyüme hikayesi hem de bir “hayal gerçekleştirme” içeriyor. Zihinsel olarak sürekli değişen, kelimenin tam anlamıyla büyüyen bu kişiler, bu tarz bir hayat tecrübesini yansıtan bir hikaye okumayı seviyor. Aynı zamanda, geleceğe dönük hayallerini gerçekleştirebildikleri, fantezilerini yaşabildikleri dünyalara gitmek hoşlarına gidiyor (zaten kimin gitmiyor ki?). Bunun dışında, içerdiği aksiyon miktarının bu yaş kitlesindeki erkeklere çok fazla hitap ettiğini söylemeye gerek bile yok.
İşlenen bu temalar romantik bir yaklaşımla birleşince, bu genç insanların içlerinde kaybolabileceği bir hikaye oluşturuyor. Böylelikle, shōnenlerin asıl hedef kitlesinin bu hikayeleri neden sevdiği anlaşılır hale geliyor. Peki işin diğer tarafları ne alemde? Farklı kitleler neden bunları okuyor?
Eğri oturup doğru konuşursak, çoğu kişi bunu yapmıyor. Zamanında bu türü şevkle takip eden kişiler bile gittikçe daha az bakar hale geliyor. Bu doğal bir süreç çünkü asıl hedef kitlede değiller. Kadınların çoğunun daha az ilgisini çektiğini söylemeye gerek bile yok. Bunları bir yana bırakırsak, kendi hedef kitlesi dışındaki kitlelere de hitap etmesinin birkaç sebebi var.
İlk olarak, shōnen türü, mangalarda oluşturulan en geniş evrenlerden bazılarına ev sahipliği yapıyor. Naruto, Bleach, One Piece ve hatta Fairy Tail vb. seriler geniş evrenler kurdukları için, buradan da epey bir okuyucu çekiyorlar. Çok hayranı olunmasa bile, farklı farklı bir sürü karakterin ve olayın olduğu bir evrenin içinde insan kaybolabiliyor.
İkinci olarak, bu serilerin popülerliği zaman içinde kendi kendine bir neden haline geliyor. İnsanlar etraflarındaki kişilerden sürekli olarak bu serilerin methini duyuyor, sürekli olarak onların konuşulduğunu görüyor ve olayın bir parçası olmak istiyor. Böylelikle, popülerlik, kendi kendine bir neden haline geliyor.
Tarihsel olarak incelersek, bu daha anlaşılır bir hale gelecektir. Manganın 19. yüzyıldan beri var olduğu fakat belli bir cinsiyeti veya kitleyi hedef almadığı söyleniyor. Ancak 19. yüzyıl sonlarına doğru kızları ve oğlanları hedef alan, shōjo ve shōnen türleri doğuyor. 1895-1914 arasında basılan ve kendi türünün ilki olan Shōnen Sekai dergisi, Japonya’da dönemin en çok satan çocuk dergilerinden birisi haline geliyor. “Shōnen Sekai, en az iki nesil Japon çocuğunu eğitti ve büyüttü,” diye tarif ediliyor. İkinci Dünya savaşı sonrasında, modern olarak bildiğimiz şekliyle manga ortaya çıkıyor. 1950-1969 arasında manga okunması iyice artıyor ve shōnen ile shojō türleri piyasadaki yerlerini sağlam bir şekilde oturtuyor.
Buraya kadar söylenenlerden görebileceğimiz bir şey var. Mangalar 19. yüzyıl sonlarına kadar daha genel ve belli bir kitleye hitap etmezken, 20. yüzyılda bu olay değişiyor ve erkek çocukları ile kız çocuklarını hedef almaya başlıyor. Çocukların çizgiromanları ne kadar sevdiği ve bunları yazmak için çok bir çaba gerekmediği düşünülürse, çok da şaşırtıcı değil. Zamanla manga iyice popülerleşiyor ve bu hedef kitleye hitap eden yapımlar gittikçe artıyor.
Peki ne oluyor da, shōjo değil de, shōnen en popüler manga türü haline geliyor? Çünkü böyle bir durum var. Tarihin en çok satmış on mangasına bakıldığında, sekizinin shōnen ve kalan ikisinin de seinen olduğu görülüyor. Seinenlerin, 20-30 yaş arasındaki erkekleri hedef alan bir tür olduğu düşünülürse, mangaların en çok erkekleri ama özellikle çocuk ve ergen erkekleri hedef aldığı söylenebilir. Neden kadınlar daha az manga alıyor? Bunun sebeplerini tartışmak çok uzun sürer fakat kadınların geçmişteki cinsiyet rollerinin bunda bir rol oynadığını söylemek çok da yanlış olmaz.
Daha önce bahsettiğim gibi, çocuklara, özellikle erkek çocuklarına yönelik manga satışının daha fazla olması ve bunun yarattığı kolaylık, tarihsel olarak shōnen türünü oldukça popüler bir noktaya getiriyor. Bu popülerlik aynı zamanda kendi devamını sağlıyor çünkü yaşadığımız ekonomik sistemdeki arz-talep mantığı her zaman düz bir şekilde işlemez. İnsanlar bir ürün satın alırken, genellikle kafalarındaki ‘ideal ürünü’ aramazlar. Etraftan ne duydularsa veya önlerinde ne varsa, onun içinden seçerler. Başka bir deyişle, bir ürünün bol bulunurluğu, ona yönelik bir talep oluşturur. Bu yüzden, belki de shōnenlerin bu kadar popüler olmasının bir sebebi, erkek çocuklarına manga satmanın kolaylığından dolayı, manga sektörünün bu şekilde gelişmiş olması ve bu sebeple, bu kitleye hitap eden serilerin çok daha kolay bulunur olmasıdır.
Üçüncü olarak, daha çocukça bir hikayede, daha büyük yaştaki insanlara hitap eden taraflar oluşturmak mümkün. Bunun bir örneği, benim hakkında üç yazılık inceleme yaptığım Bleach’tir. Ergenlere ve genç yetişkinlere hitap eden bir hikaye anlatırken, aynı zamanda arka planda çok daha farklı ve çoğu kişinin yakalamadığı, derin ve distopik bir konu işliyor. Diğer bir örneği, Naruto’nun işlediği savaş mevzusudur. Bu konuda, çocuklara ve ergenlere yönelik bir seriden beklenmeyecek derecede ilginç şeyler söylüyor. Sırf Pain karakteri ve devletler hakkında söyledikleri bile seriyi çok farklı bir konuma getiriyor. Son bir örnek olarak, Son Hava Bükücü’nün insan psikolojisine dair söyledikleri ve hayata yaklaşımı da böyledir.
Dördüncü sebep, diğerlerine kıyasla çok daha basit ama kesinlikle önemsiz değil. Bu serileri okuyarak ve izleyerek büyümüş çok fazla insan var. Yaş olarak artık hedef kitlede olmasalar bile, hayatlarının önemli bir parçası olmuş bu evrenleri takip etmeyi ve haklarında konuşmayı hala seviyorlar. Bir merak konusu olarak, acaba bu, One Piece’in satışlarında ne kadar etkilidir? 23 yıldır devam eden bir seri olması, daha büyük yaştaki okuyucu kitlesine sahip olmasında ne kadar rol oynuyor?
Beşinci olarak, bu tarz romantik seriler, hayat yükü içinde insana çocuksu bir kaçış yaşatabiliyor. Bunun en büyük örneklerinden bir tanesi One Piece’tir. Bütün evrenine bir çocuksuluk ve basitlik hakim, bu da onu pek çok kişi tarafından oldukça çekici hale getiriyor. Bir diğer örnek, Boku no Hero Academia’dır.
Bu maddede, ülkeler arasındaki farklardan bahsetmek de gerekiyor. Özellikle Japonya’da bu serilere yaklaşım, dünyanın geri kalanından daha farklı. Bunun sebebi, büyük ihtimalle, manga ve animenin Japon kültürünün büyük bir parçası olmasıdır. The Journal of Asian Studies dergisinde 1984’te çıkmış bir yazıya göre, o zamanlarda bile Japonya’da manga baskısına giden kağıt miktarı, tuvalet kağıdına gidenden daha fazlaymış. Bununla uyumlu şekilde, Japonya’ya gitmiş kişilerin aktardığına göre, mangalar, çok kolay bulunabiliyorlar ve çok ucuzlar. Bu yüzden, Japonlar çocuksu bir kaçış arama isteklerini böyle giderirken, bir ABD’li veya İngiliz bunu, kültürel olarak kendisine daha yakın olan Harry Potter aracılığıyla yapıyor olabilir.
Görüleceği üzere, asıl hedef kitlede olmayan kişilerin shōnen takip etmesinin pek çok sebebi var. Eminim bu sebeplere eklenebilecek daha fazla şey vardır fakat genel olarak nedenleri sıraladığımı düşünüyorum. Kişisel olarak, ben artık shōnen takip etmeyi değil fakat daha çok, zamanında okuduğum şeyler üstünde konuşmayı, kendi bakış açımdan incelemeyi ve analiz etmeyi seviyorum. Sizin sebepleriniz nelerdir? Takip ediyor musunuz veya sadece onlar hakkında konuşmayı mı seviyorsunuz? Buraya yorum atabilir veya Kahraman Baykuş forumunda yorumlayabilirsiniz.
Güzel yazı hocam. Elinize sağlık.
Yorumun için sağol, Garou 🙂
1 ayın sonunda, neredeyse bütün iyi olduğunu düşündüğüm yazılarınızı okudum. Çok çok iyi yazılarınız var ve ufkumu genişletti desem yalan olmaz emin olun 🙂 Yazarlarınızın eline sağlık
Bu güzel yorum için teşekkürler 🙂 Kendi bilgim dahilinde, elimden geldiğince bir şeyleri bir araya getirmeye ve yorumlamaya çalışıyorum. İnsanlar yeni bir şeyler buluyor ve farklı açılardan yaklaşmayı şöyle bir düşünüyorlarsa, bu benim için yeterlidir.
Not: Yazım hatası olabilir ama ‘yazarlar’ demişsiniz. Feindbild ismi altında yazılan bütün yazılar bana, yani tek bir kişiye aittir. Diğer arkadaşların da oldukça güzel yazıları var ama belirteyim dedim.
Yazarlar derken bu sitede yazılmış bütün yazarları demek istedim. Sanırım şahsi favorim siz olsanız bile (çünkü bleach hakkında gerçekten yıllardır olan bakışım inanılmaz değişti) sitede olan tüm yazarlar çok kaliteli ve özenli. Okuyup ta çol sevmediğim yazı olmadı daha sitede 🙂
Haha, anladım. Evet, diğer arkadaşlar da oldukça güzel yazıyor 🙂
Bence shōnen kendine has bir tür. Ondan alınan zevki herhangi bir dizi, film ve hatta Amerikan çizgiromanları bile tam veremiyor. Bu demek değil ki hepsinden kaliteli olduğu için böyle, sadece daha farklı hisler uyandırabildiğinden. Kültür farkından dolayıda olsa gerek. Anlatılan hikayeler ve karakterler insanı hep bir yerden yakalamayı başarıyor. Hayal kurdurtuyor, gaza getiriyor, üzüyor, neşelendiriyor, hayata dair mesajlar veriyor. Uzun soluklu bir seriysede eğer bir süre sonra eserle çok yoğun bir bağ oluşuyor arada. Bu yüzden istesede bırakamıyor insan. Merakına yenik düşüyor. Zamanında yaşadığı o güzel duyguları tekrar yaşamak, kendini tekrar kaptırmak istiyor. Şahsen ben bu sebeplerden dolayı shōnen okumayı/izlemeyi bir türlü bırakamıyorum.
Yine çok güzel bir yazı olmuş. Benim shounen okuma sebebim daha çok 5. sebebe benziyor onun dışında çoğusunun beni ağlatabilmesi ve gaza getirebilmesi de var ama hala hitap ettiği yaşta olduğum için normal galiba. Neyse shounen candır.
İnsan öyle veya böyle bir kaçış yaşamak istiyor. Shounenler bu açıdan güzel bir kategori ama sadece bundan da ibaret değiller.