Into The Spider-Verse Mercek Altında

Biliyorum, biliyorum üzerinden aylar hatta teknik olarak 1 yıl geçmiş bir şey. Ama ne yaparsınız Ekim ayından beri çok yoğun bir dönem geçiriyorum ve pek bir şey izleyemiyorum veya okuyamıyorum haliyle bunlar hakkında da yazamıyorum.

Ben de bu filmi vizyondan gitmeden izleme fırsatı bulamadım ve yaklaşık 1 hafta önce indirdiğim bu filmi iki gün önce izledim.

Ve artık konuşabiliriz…

Öncelikle hazır üzerinden 3-4 ay geçmiş ve herkes hype treninden inmiş iken söylemek isterim. Harika bir iş olması ile birlikte inanılmaz abartılabildiğini de düşünüyorum.

Yuhalamalar bittiyse incelemeye geçiyorum. Ayrıca tamamen spoiler dolu olacak zira üzerinden bir ton vakit geçti.


Film üzerinden 3-4 ay geçtiğinden ve zaten 2018 yılının en hoş karşılanan ve saygı duyulan işlerinden birisi olduğu için hikayede iyi olan neydi karakterler nasıldı tek tek girmeyeceğim. Ancak çok iyi yapıldığını düşündüğüm 2 teknikten bahsedeyim. Aynalama/Yansıtma (mirroring) ve Ters Çevirme (reversal) anlatı teknikleri.

Filmi izlerken zaten dikkatimi cezbeden teknikler, sevdiğim bir sinema kanalı olan Filmento’nun inceleme videosu ile iyice benim için gözler önüne serdi.

Ters çevirme, izleyici için yaratılan bir beklentiyi ya da durumu aslında göründüğü gibi ya da tahmin edildiği şekilde olmanın tam tersi bir durum yaşatma ile elde edilebilir.

Şimdi şurada bir şeye değinmem gerek; biliyorsunuz ki ben Marvel‘ın ve son dönemki pek çok post-modernist komedinin güldürme yöntemi olan “Bathos” yani türkçe adıyla “Dağ Tavşan Doğurdu” komedi tekniği ile güldürme çabasını sevmiyorum. Ve anlatı tekniği olan “reversal” ile Bathos’u birbirine karıştırmamak gerek. Reversal çok daha geniş bir tanım, Bathos’u da içine alıyor. Ancak Bathos aşırı kullanıldığında bunun çok fakir ve lüzumsuz kullanışı oluyor. Bir filmde bir teknik kullanılıyor diye film kötü olmaz. Misal; Wonder Woman çıktığında bazı bilmişler “Ay ağır çekimden (slow motion) içimiz baydı çok kötü film.” ya da “Slow Motion kullanan mı kaldı ?” gibi abidik laflar ediyorlardı. Slow Motion bir tekniktir bundan nasıl istifade ettiğindir içeriği/eseri iyi ya da kötü yapacak olan.

Matrix, Dokunulmazlar, Braveheart, 300, The Wild Bunch, Watchmen vs vs gibi pek çok iyi örnek, filmi slow motion ile döşemiştir ve çok iyi sonuçlar elde edilmiştir. Yani “Oh nööö slow-mooo !” diye tepki olmaz.

Nitekim yaratılan beklentiye zekice ters yanıt verme (ancak olası ters yanıta da önceden bir olasılık, bir var olabilme odacığı bırakılarak) ile Bathos arasındaki ayrımda budur. Biri çok ucuz ve basit bir kullanım iken diğeri çok daha fazla yöne ve etkiye sahip olabilir.

Bathos: Ragnarok filminde Thor, Hulk’un odasında korkuların üzerine gitmeye onları yıkmaya dair çok epik bir konuşmadan sonra konuşmayı taçlandıracak büyük kaçışı performe edecekken kırmak için cama attığı top geri seker ve God of Thunder dediğimiz birini dümdüz eder.

Bu reversal değil. Bu Bathos, çünkü burada küçültme komedisi var. Ayağından topu kayıp, pastanın üzerine düşen palyaço komedisi bu.

Ancak Into the Spider-Verse’ de Miles çok yüksek bir gökdelenden atlamak için kendini cesaretlenirken sahne kesilir ve devamında merdivenlerden indiğini görürüz. Bu Bathos değildir. Çünkü karakter zaten gelişim aşamasında, kendini kanıtlamamış, çocuk denebilecek bir karakterdir ve kendisinden bekleneni yaptığı için sahne komiktir.

Gök tanrısını topla yere yapıştırmaktan farklıdır bu. Benzer bir Bathos örneği, Infinity War‘da Star Lord ile Gamora çok önemli bir konu konuşurken odanın öbür ucunda görünmez olduğunu sanan ve böyle olduğunu düşünmek için hiç bir sebebi olmayan Drax’ı görürüz. Bathos !

Into The Spider-Verse’de Miles tüm mahallesindekiler ile selamlaşıp cool bir biçimde okula onu olabilecek en resmi ve ciddi şey olan Polis arabasıyla bırakması ve akabinde bu ciddiyetli arabadan ayrılıp okula giderken babasının ondan onu sevdiğini söylemesini istemesi. Bunlar güzel aykırılık ve ters çevirme anlarıdır(Bathos’un aksine).

Bu ayrımı yaptığımıza göre şimdi neden bu terse çevirme ve yansıtmalar filme bu kadar zenginlik katıyor.

Çünkü bu film duygusal anlamda inanılmaz dolu. Miles’ın kendi geleceği ve yeni çevresi ile ilgili şüpheleri var. Kendisinin idol olarak gördüğü kahramanı onaylamayan ancak aslında Miles tarafından bir kahraman gibi görülen bir polis baba var bu babaya tezat daha illegal ve tekin olmayan bir amca var ancak bu amca daha iyi olan babanın aksine Miles’ın tutkularını ve iyi olduğu şeyleri anlamada çok daha başarılı, ancak aynı amca film içinde bilmeden yeğenini öldürmek istiyordu. Bir çocuk öldürebilecek olan bir katildi. Ancak yeğenini gördüğünde öldürmeyi değil ölmeyi yeğledi. Bu amcanın ölümü Babayı pişmanlığa itti, kardeşi ile kaybettiği zamana ve ona yeterince el uzatamadığına yandı bu onu Miles’ı anlamaya, Miles’ı da babasını anlamaya itti.

Bakın bu sırf 3 karakter arasında olanlar ve bunlardan sadece bir tanesi ana karakter. Daha Diğer örümcek adamların kattığı duygusal karmaşa ve hezeyana girmedim. Tüm bu duygusal selin içinde işin komedisi ve karakter tasarımları da tadından yenmiyordu.

Bu kadar duygusal hazırlık ve istif yaptığın bir eserde bunlar arasındaki geçişte milleti boğmak istemiyorsan ya da hazırlığı yapıp yapıp yapıp finalde “Ananın adı Martha mı ? God Damn it Sweet Jesus Motha….” repliği ile patlamak istemiyorsan.

Yapman gereken şey bu dialektikler ve zıtlıklar arasında bunlara yakışır bir biçimde mesafe koymak. Süre olarak bu ters-düz etmelerin arasına ne yoracak kadar sıklıkta ne de kopacak kadar seyreklikte olmayacak şekilde mesafeler koyarsın.

Ölen Ultimate Spider-Man‘e çok tezat olan Peter B. Parker arasına koyduğun mesafe gibi. Onunla da Gwen arasına koyduğun gibi vs vs.

Ayrıca film bu yansıtma, ters yüz işlerini sadece dialoglar yoluyla değil, eski çizgi filmlerdeki gibi görsel olarak da yapıyor. Doctor Octavia‘nın labratuvarında her şey sekizgen ve sekiz temalı olmasına hatta masasında bir biyonik örümcek kolu durmasına rağmen, kimliğinin açığa çıktığı sahnede herkes şoke olmayı başardı. Çünkü karakterin evrene tanıştırılışı nerdy bir bilim kadını oluşu şeklinde olduğu için seni ters köşeye yatırdı. Ve bunu hem diyalog hem görseller ile başardı.

Ve film bunlardan tonlarcasına sahip. Yansıtma ise, akılda kalıcı önemli bir sahnedeki diyalog ya da hareketin film boyunca tekrar başka şartlarda yine yapılması gibi (bu da filmin paralel evren fikrine edebi bir gönderme denilebilir). Misal Kingpin‘in karısı ile çocuğunun ölümüne sebep olan olay. King Pin’in karısı ve çocuğu önünde şehrin kahramanını ölesiye dövmesi ve böylece maskesi düşmesi idi. Ve Kadın ile çocuk oradan kaçarken araba kazası geçiriyor. Aynı Kingpin bu sefer başka bir Spider-Man’i döverken bu sefer karısı ile çocuğunun diğer evrenlerdeki yansımaları Kingpin’e yüz dönüyor ve ondan korkuyorlardı. O sinir bozucu derecede devasa ve simsiyah adam aslında kötü son ile lanetlenmiş bir bitik idi. Mitoloji’deki Sisifos gibi aslında.

Nitekim tüm bu ince düşünülmüş görsel anlatı koreografilerinin üzerine birde bu anlatı ile belki de hiç olmadığı kadar uyumlu olmayı başarabilmiş. Çizgi Roman panelleme, balonlama, sfx efektlerini beyaz ekrana getirebilen ve bunu 2 boyut estetiğine 3. boyut derinliğini katarak yapan bu animasyon stili ile çoktan unutulmaz ve öncü işler arasında yerini aldı.

Komedisi, karakter kadrosu ve şapkadan tavşan çıkarcasına hiçliğin ortasından çıka gelip, bizlere ve yetkililere süper kahraman ve aksiyon animasyon janraları için istenirse bambaşka anlatı ve animasyon teknikleri olabileceğini göstermiş oldu.


Tamam, her şey çok güzel. Ancak yazıyı dikkatli okuyanlar yazının başlarında ;
“Öncelikle hazır üzerinden 3-4 ay geçmiş ve herkes hype treninden inmiş iken söylemek isterim. Harika bir iş olması ile birlikte inanılmaz abartılabildiğini de düşünüyorum.” demiştim.

Peki şimdiye kadar hiç abartılan bir işten bahseder gibi konuşmadım. Aksine bu emek emek, ilmek ilmek çalışmaya metiyeler düzdük. Peki nedir filmin “abartılabiliyor” ya da “abartılıyor” oluşu ?

“Animasyonu yeni baştan icat etti.”

“En iyi çizgi roman uyarlaması filmi.”

“En iyi aksiyon animasyonu.”

“Aman tanrım bundan daha iyisi olabilir mi ?”

gibi hype trenine binmek ile yetinmeyip hype treni kondüktörü ile mercimeği fırına veriyormuş gibi konuşan kitle yüzünden abartıldığı kanaatindeyim.

1.si

1941 yılında Fleischer Stüdyoları tarafından yapılan Kısa Superman Animasyon filmlerinin hd versiyonlarını izlerseniz. 1989 Yılında yapılmış Akira Animesi, 1988 yılında yapılmış “Who Framed The Roger Rabbit” animasyonunu izlediyseniz, yüksek kalitede 2D-3D miksajı yapan animeler vesaire gördüyseniz. Ve pek çok yüksek kaliteli video oyunu oynadıysanız veya bunların benzerleri olabilecek benim bilmediğim başka şeyler tükettiyseniz sizde anlıyorsunuz ki şu animasyon ne ilk defa yapılıyor (istifade ediliş biçimi sinema için bir ilk ona bir şey diyemem.) ne de çağın 10-20 yıl ötesine geçiyor. Özgün ve düzgün bir tazelik sunuyor. Bu kadar. 2018 yılındayız. Animasyon sanatının kökenlerinin dayandığı yıllara ve 1940lar, 50ler, 60larda çıkan özel işlere bakınca bu yılda bu paralara bu imkanlarla bunun çıkmasına göklerden gelen vahiy muamelesi yapılması kadar esere negatif etki yapan bir şey olamaz.

Evet sıkıcı ve kendini tekrarlayan benzeri çizgi roman filmleri ve aksiyon animasyonlarından sonra bunla geldikleri için yapımcı ve yaratıcı ekibe müteşekkiriz. Ama bu kadar işte. Daha fazlası değil.

2.si

En iyi çizgi roman filmi kesinlikle değil. Tüm bu güzel şeylere rağmen Miles Morales sinir bozucu bir vasat battle shounen anime baş karakteri gibi maalesef. Filmi Peter B. Parker’ın kurtardığını kabullenirsek eminim hepimiz çok daha mutlu olacağız.

Babası, Amcası ve Spider-Man arasında kurduğu tüm o farklı bağlara ve duygulara rağmen (yukarıda bunla ilgili sekansı kendim yazmama rağmen bunları söylüyorum). “Hey sende bir şeyler var ve şimdi bunları göstermenin zamanı” karakterinden başka bir şey değil Miles. Ne ona özgün bir karakteristik albeni, ne de kendini ekibin geri kalanından ayırabilen bir kalite unsuruna sahip. Amcası ile olan ikilemin 10 kilometre öteden bağırdığı ve biraz oldu bittiye geldiğini de hepimiz biliyoruz (tatmin olmadık demiyorum ancak burada eğer “En iyi uyarlama film” i konuşuyorsak. Yetersiz).

Bu işe yıllarını vermiş adamı kendi oyununda yenmesi için babasının gelip konuşması ve kendine kostüm tasarlayıp, gökdelenden atlamasının yetmesi de dünyanın en eski taze süper kahraman klişesi belki de. Ve final dövüşte efekt, müzik altında inanılmaz boğuluyoruz ve o nokta da artık cidden sıkılmaya başlamıştım. Turuncu arka planda Kingpin’in beni sürekli rahatsız eden devasa beşgen vücudunun dönüp durması. Kingpin gibi “Suç Lordu” denebilecek bir adamın. Bu tarz bir tema ve ortam içinde sırıttığını ve filmin kötü karakterlerinin tamamıyla kullanışsız olduklarını düşünüyorum. Evet filmin hazırlanış ve ilerleyişi minimum kaliteli ve yatırım yapılmış kötü adam varlığı gerektiriyordu ve bu zekice idi ancak “EN İYİ” den bahsediyorsak ? Yetersiz.

Yetişkin, formunun zirvesindeki Spider’ı öldüren darbelerin Miles’a hiç işlememesi. Rakibine 15 raunt dayanıp son raunt rakibini nakavt eden Rocky Balboa‘ya bağlaması da başka bir klişe idi. May Hala‘nın “Ms. Plot Device” halleri ise ayrı bir durum idi (filmin tek Bathos’a yaklaşan karakteri).

Nitekim çok ezber bozan bir film için aynı zaman da ezberle doluydu.

3.sü

Elbette bundan daha iyisi olabilir. Zaten geçmişte daha iyileri vardır. Gelecekte de olacaktır bir eseri (film, comic, kitap, resim, vs) kutsallaştırmanın çok zararlı olduğunu düşünüyorum.

Bırakın tüm zamanların en iyi animasyonu olabilmeyi çıktığı yıl Isle of Dogs ve The Night is Short, Walk on Girl gibi başka ezber bozan çok iyi geri bildirim alan başka animasyonlar vardı. Ki ben şahsen Isle of Dogs > Spider-Verse derim ancak bu benim Wes Anderson hayranlığım da olabilir elbette.

Nitekim abartmasak hem film hem de bu sanat dalı adına daha iyi olacak.


SONUÇ:


Özete gelecek olursa, ana karakterinin filmin konusu adına üzerine düşeni yaptığı ve temiz de bir karakter arkı çizdiği ancak aşırı güvende ve aşırı tahmin edilebilir olduğu, kötü adamlarının etkisiz ve tek boyutlu olduğu (“Karım ve çocuğum var” yeterince bir boyut olamıyordu. Üzgünüm) ve final sekansının vasat bir shounen animeden fırlamış gibi olduğunu bilerek filmi översek çok daha iyi olacağını düşünüyorum.

Bu yenilik, bu tazelik, bu sıcak duygular ve görsel şölen ve çok basit anlatı sanatlarının çok basit ama bir o kadar etkili kullanımı için (sözüm sana DCEU ve DhC Animations) filmin yanında ve yapımında emeği geçen herkese teşekkür ediyor. Ellerine sağlık diyoruz. Karakter tasarımları da harika idi.

Ancak çağ açıp kapayan bir iş olmadığını, dürüst hataları, tonla bayat klişeleri olduğunu da görebiliyoruz. Gözlere hemen patates bağlamıyoruz. Zira jenerik sonrası sahneye bakarsak neredeyse %100 bizi bir devam filmi bekliyor olacak. Bakalım bu sefer neler olacak ?

Değerlendirme:

Karakterler ve İlişkileri: 83/100
Derinlik & İşçilik: 82/100
Efektler & Görsellik: 94/100
Türünün Gereklilikleri: 90/00
Hikaye & Evren Dizaynı: 78/100
Özgünlük ya da Etki Gücü: 85/100
Zamanlama & Ritim: 77/100

KB Puanı: 83-84/100

(not: fikirlerim ileride değişebilir)


Tüm Hakları www.kahramanbaykus.com ve hazırlayan yazara aittir. Site ve yazar adı belirtilmeden ya da orijinal sayfanın linki verilmeden içeriği paylaşanlara hukuki yaptırım uygulanacaktır

Utkan Aktaş Yazar:

2 Temmuz 1987 doğumlu olan Utkan genç görünümlü bir ihtiyar olarak iki üniversitede bulamadığı aidiyet ve de yaratıcılık hissini dans, yazarlık, kurgu gibi pek çok diğer sanatsal uğraşıda buldu. Şimdilerde ise Kahraman Baykuş olgusunun kurucularından ve de yazarlarından biri olmaktan son derece memnun bir adam olarak tanınmakta ...

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir