Güncel olarak okuduğum serilerin haftalık çıkan sayılarını o hafta içerisinde kısaca değerlendirip, hakkında 3-5 bir şeyler yazdığım “Haftalık Mercek:Mangalar” serisine hoş geldiniz. Güncele gelir gelmez benzerini Çizgi Romanlar için de yapacağım. Haftaları Cuma – Pazar aralığında değerlendireceğim. Zira çoğu Manga Perşembe ve Cuma günleri yayınlanıyor. Belki Pazardan Pazara durumu da olabilir. Aylık ya da 2 hafta da bir tarzı serileri ise “Aylık Mercek” başlığı altında yazacağım.
Bu hafta biraz hafta içine kaydı değerlendirme, kusura bakmayın.
UYARI: Haftalık sayı inceleme yazısı olarak elbette yoğun spoiler içerecektir !
3, 4 ve 5. Haftaların Yorumlarını Görmek için -> tıklayınız !
Geçtiğimiz iki hafta içinde bazı seriler ara verdiği için iki haftayı tek bir hafta gibi ele alacağım;
6. Hafta: 29 Temmuz – 12 Ağustos / 2018
One Piece #913: Tsuru Repays The Favour:
3 Supernova‘nın kapışmasını görmek, uzun bir aradan sonra Zoro ve Luffy’nin yan yana savaştığını görmek heyecan vericiydi. Luffy’nin elindeki kılıcı hiç bir şekilde kullanmadığı halde kullanıyor ayağına yatması komikti. Daha önceki hikaye örgülerinde gördüğümüz “Supernova’ların bir araya gelmesi” durumu bu hikaye örgüsü (arc) içinde geçerli olacak gibi. Öyle ki Law‘ın tayfası bile burada. Nitekim dev bir Supernova ittifağı Big Mom ve Kaido karşısına geçebileceği gibi, bunlar kendi arasında da savaşabilirler. Gerçekten bu Wano Arc‘ı çok şeye gebe ve heyecanlandırıcı.
Öte yandan Oda‘nın Nami gibi çizmediği bir kadın figürü daha görmek enteresandı. japon minyatürlerinden fırlamış gibi olan Tsuru ve onun köyünden O-Kiku‘nun bir şekilde bizimkilerin hikayesine bağlanacak bir “direniş” ittifağına bizleri yönlendirecek olabilirler.
Fakat bu sayıda benim son yıllarda One Piece ile ilgili çok kızdığım bir şey oldu ve pek çok bu konuyu konuştuğum arkadaşım ve takipçi de bu konudan çok da hoşnut olmadıklarını dile getirdiler. Bu sıkıntı verici şey ise Oda-Sensei’n yine bize bir rakamsal kehanet, bir hype sayacı yerleştirmesi idi.
Alabasta‘da patlamak üzere olan bomba, Punk Hazard‘da adaya doğru gelen zehir bulutu, Impel Down‘da kapıların kapanması, Dressrosa‘da Kuş Kafesi’nin geri sayımı, Big Mom Adası’nda kek yapımının geri sayımı, düğünün geri sayımı, Big Mom’ın kovalamacası. Yani hep “ertesi yarın” ya da “devamı az sonra” kafasıyla olabilecek en ucuz şekilde senin tüm hikaye örgüsünü okumanı daha arkın başında garantileme çabası. Bu sayı da da Luffy’nin önündeki bir ayın sonunda canlı kalma yüzdesine %19 denildi. Bu bir geriye sayım değil ancak yine sürekli okurken her şeyin etrafında döneceği rakamsal bir cliffhanger. Bunu eskiden arada sırada yapıyordu. Ancak zaman atlamasından bu yana bunu her hikaye örgüsünde ofansif bir şekilde yapıyor. Şahsen bu kadar spekülatif ve kör göze parmak bir girişim Oda gibi prestijli ve One Piece gibi haddinden fazla bile sahip çıkılan bir esere yakışmıyor. Sevmiyorum böyle spekülasyon yaratıp sonra soteye yatılmasını. Çünkü biz Luffy’nin zaten serinin sonunu getireceğini biliyoruz, Korsan Kral olacağını biliyoruz. Battle Shounen’de baş karakterin “ne zaman” baş kahraman olacağını öğrenmek için izlemezsin çünkü zaten olacaktır. Ancak “nasıl” ve “neden” sorularını yani yolun başı ve sonu içindeğil aradaki yolculuğun ihtişamı için takip edersiniz.
Infinity War filminde 2027 yılına kadar Marvel Stüdyoları ile anlaşması olan karakterlerin ölmesi ne kadar inandırıcı değilse ve tamamen boşsa, Luffy için böyle bir yüzde vermek de aynısı. Ne “ne zaman” sorusuna hizmet ediyor ne de “nasıl oldu” sorusuna. Ucuz reklam gibi geliyor bana açıkçası. Tabi bu bana göre…
Bölüm Puanı: 60/100 (Eğer şu %19 olayı olmasa 77-80 arası bir puanı olurdu.)
Black Clover #168: VS People who have Sworn Loyalty to the Same Man
Kaç sayıdır, Kara Boğalar loncasını izliyoruz koca memlekette elfler bir tek bunların bedenlerini seçmemiş. Neyse ki sonunda daha yetkili ve güçlü biri olan Yami neler yapıyor görme fırsatımız oldu. Ancak bunca bölüm ne yaptığını öğrenemedik sadece çıktı bir yerden birilerine daldı.
Charlotte Kaptan, bakalım biricik aşkı Yami’ye dalabilecek mi ? Bir de dövüşülen kişilerin çoğu yüksek rütbeli büyü şövalyeleri ve bedenleri Elfler tarafından ele geçirilip büyü güçleri bilmem kaç zibilyon kez artırılmış. Mereleona’nın bile dayak yediği tipleri artık millet çatur çutur 2 panelde hallediyor. Birbirine iddialı laflar söyledikten sonra taraflardan birinin diğerinin teknik ismi bağırarak geçip sonra karşısındakinin bir sonraki panelde yere kapaklanması falan aynı Bleach‘in kombat mantığı. Ancak Bleach’in en azından karaterleri ve hikayesi daha enteresan ve çizimleri bu tarz hareket olmayan anlatıma uygun biçimde sade idi (bazen fazlaca sade) burada ise tamamen bir kaos hakim.
Bir de kaç haftadır 12-13 sayfa yazıp duruyor. Çift sayfalık büyük panelde ise bir atakla geçiştiriyor vs. Yani bu seri nasıl Shounen Jump’ın resmi sıralamasında 5. anlayamıyorum. Bölüme dönecek olursam, sonunda Yami’ye geri dönmemiz ve karşısına da Kaptanlardan biri olan Charlotte Hanımın çıkması hoş elbette. Ancak 12 sayfa resmen 4 tane kılıç savurmaktan ve 2 tane cümleden ibaret, umarım gelecek hafta da böyle olmaz.
Bölüm Puanı: 53/100
Boku no Hero Academia #193: Traces
Hikaye derinlere iniyor ve (anladığım kadarıyla) One for All (All Might ve Deku’nun gücü) ilk taşıyıcısı da quirk/kosei sahibi değilmiş ve hatta bu gücü ilk veren abisi yani ilk All for One taşıyıcısı gibi duruyor. Nitekim bunlar iki zıt kutup gibi olsa da aslında biri birinden çıkmış gibi bir twist oldu.
Hikaye biraz boştu çünkü ne abinin ne de kardeşinin neden bu duruma düştükleri, onları bu noktaya getiren motivasyonlarını bilmiyoruz. All for One bir şekilde kişilerin güçlerini alabiliyor ya da güçsüze güç verebiliyor ve bu hizmetinin karşılığında tamamen minnet ve tapınma duygusu ile kendisine bağlanmış bir ordu bir tarikat yaratmış durumda. Ancak nihai amacını kestirme güç. Kardeş ise insanları maniple edip, onlardan faydalandığını ve işi bitince kaldırıp attığından şikayetçi. Açıkçası bir birine karşı iki argüman yok birbirini onaylamayan iki kardeş var. Bu açıdan işin kökeninde bir ağırlık hissedemiyorsunuz.
Ancak anladığımız kadarıyla Deku bu gücün henüz %20 kadarına vakıf olabildiği için hikayenin de ancak %20 kadarına tanıklık edebildi ve kısa da olsa ilk olan onunla konuştu ve yalnız olmadığını söyledi. Deku rüyadan uyandığında ise odası paramparça idi ve One for All enerji akışı kolunda dolanıyordu. Bunu buluşmanın Deku’ya nasıl bir getirisi olduğunu ya da neden odasının yer yer yanık ve parçalalanma efektleri ile dolu olduğunu, yeni bir güç edinip edinmediğini gelecek bölüm öğrenebileceğiz.
İyiydi, hoştu ancak çok yüzeysel ve oldu bitti şekilde geçiştirildi. Daha doğrusu şöyle diyeyim; işin gizemini bozacak kadar çok bilgi verildi ancak olaya vakıf olamayacağın kadar da yüzeysel idi .Benim tercihim ya bu geçişi daha hızlı tutup, gizemi daha ileri ertelersin ya da bir sürü şey anlatıp; “Bu daha %20’si aslan parçası, yalnız değilsin yani bilesin” gibi bir acelecilik yapmazsın. Biraz garip bir aktarım idi başarısını gelecek bölümler gösterecek. Yine de bu serinin hikayesi adına dönüm noktası / mihenk taşı olan 2 bölüm geçirdik diyebiliriz.
Bölüm Puanı: 75/100
İlk Yorumu Siz Yapın