Guts ve Griffith: Aydınlığın Bedeli ve Karanlığın Mahkumiyeti

Griffith’in aydınlığı neden Guts’ı karanlık ilan etmek zorunda? Bunun güçle ne ilgisi var?


Filozof Michel Foucalt, gücü, pek çok düşünürün aksine, yaratıcı bir şey olarak görmüştür. “Güç aslında üretir; gerçekliği üretir; hakikatin nesne alanlarını ve ritüellerini üretir.” Foucault, aynı zamanda, gücün bir düzenin kurulması ve sürdürülmesi için önemine vurgu yapmıştır. Düzen demekse yaşam demektir. Var olan her bir siyasi otorite kendisini aydınlık olarak sunar. Pozitif, iyi, yaratıcı, hayat getiren, sağlığı güçlendiren, büyüyen ve taşan, sınır tanımayan bir yaşamsal kuvvet olarak kendisini konumlandırır. Bunu düzenlerin propagandasından görebiliriz. Gerçek olsun olmasın, ortalama ömrün şu kadar artmasına, bilmem ne sağlık sorunlarının giderilmesine, aydınlık bir geleceğe, geçmişe kıyasla iyileşmiş imkanlara, artan mutluluğa, hatta büyüyen nüfusa bile vurgu yaparlar.

[Bu yazı, Berserk mangasının tamamından spoiler içermektedir ve yazarın kendi sitesinde de yayımlanmıştır.]

Bu denklemin karşısında ise karanlık bulunmaktadır: ebedi düşman. Karanlık, yani düzen karşıtı şeyler, sağlıksızdır. Büyüyemez, bir şey yaratamaz, sadece aydınlığa karşı olan öfkesine, kinine ve nefretine tutunmuştur. Aydınlığın şaşasına olan kıskançlığından ve hıncından dolayı onu yok etmek istemektedir. En azından klasik anlatı budur ve pek çok hikayede bu ebedi düşman figürünün örneği vardır. Örneğin, Hades gibi düşmancıl yer altı tanrıları -en azından kimi iterasyonlarda- Zeus gibi “hayatın” tanrılarına karşı kıskançlık ve hınç duyan bir şekilde gösterilmektedir. Pek çok mitolojideki şeytani figürler, sık sık, iyiliği ve hayatı temsil eden insanları, ruhları veya tanrıları kıskanan karanlık şeyler olarak resmedilir. Günümüzdeki siyasi düzen (aydınlık) ve düzen karşıtı (karanlık) mitosları da bundan farklı değildir.

[Başlık resmi: H4xolotl]

Böyle bir anlatıyı Berserk’te de görüyoruz. Kelimenin tam anlamıyla Griffith aydınlıkla özdeşleşmişken, Guts ise karanlıkla özdeşleşmiştir. Lakin hikayede bu tersyüz edilerek, aydınlık ve karanlık anlatısı bir nevi yapıçözüm uygulanarak ele alınmaktadır. İyiliğin ve hayatın temsilcisi olması gereken Griffith bir canavardır. Bulunduğu yere cinayetle, tecavüzle ve pek çok ruhu ebedi işkenceye mahkum ederek gelmiştir. Buna rağmen, krallığını -Falconia’yı- almayı başarmıştır ve krallık içindekiler Griffith’e iyiliğin, hayatın, aydınlığın ve güzel olan her şeyin mesihi olarak tapmaktadır.

Öte yandan, Guts bu düzenin karanlığıdır. Aydınlığa (düzene) baş kaldıran ebedi düşman, onların yoluna taş koymaya çalışan şeytani hasımdır. Bununla beraber, Guts bunları bir şeytan olduğu için yapmaz. Griffith’in düzeninin kurbanlarından birisidir. Bu aydınlığın oluşturulması ve sürdürülmesi için dökülen kanın temsilidir. Guts kanayan bir yaradır ve bunu saklamaz. Aydınlığın açtığı yaraları ve işlediği cinayetleri hatırlatan bir karanlıktır. Hatta ve hatta, bedenindeki kurban damgası kanayarak kötü ruhları çağırmakta, yani aydınlığın şiddetiğini açığa çıkarmaktadır.

Başka bir şekilde aktarılacak olursa, Guts’ın karanlığı, Griffith’in temsil ettiği aydınlığın, yani düzenin, içerdiği şiddet sonucu oluşmuştur ve bu şiddeti hatırlatmakta ve açığa çıkarmaktadır. Bu yüzden de bastırılması ve yok edilmesi gerekir. (Genç) Farnese ve onun komutasındaki Kutsal Demir Zincir Şövalyeleri gibi onurlu şövalyeler, Guts’ı bu yüzden yok etmek zorundadır.

“Kendini gerçekten bir şey sanıyorsun. ‘Tanrı’. ‘Kumandan’. Bu saçmalıktan bahsetmeye başladığında, itibarına veda edebilirsin. Benim durduğum yerden, tapındığın o put gibisin. Tamamen boş.”

Peder Mozgus gibi din adamları ve inananlar bu yüzden onu şeytan ilan etmiştir. Guts’ın sadece var olması bile şeytan çağırmaya, yani düzenin şiddetini göstermeye yeterlidir. Lakin burada suçlanılan düzen değil, onun kurbanı olan kanayan yara Guts’tır.

“Peder Mozguuus! Peder Mozgus…! Melek… melek yenildi! Bu bir şeytan! Siyah bir şeytan meleği yendi!”

Guts, düzenin gizlenilmek ve görmezden gelinmek istenilen bütün şiddetini utanmaz bir şekilde insanların yüzüne vurmaktadır. Hayır, demektedir. Yaşadığınız düzen ve aydınlık iyi değil, hayat dolu değil. O sürekli olarak yiyor, yok ediyor ve şeytan doğuruyor. Ve ben size bunları göstermeye geldim.

“Bak. Etrafımıza iyi bak. Gölgelere iyice bir bak. Etrafımdaki karanlığa.”

Guts’ın buradaki en büyük günahı belki de düzen karşıtı eylemlerde bulunması değil, düzenin şiddetini hatırlatmasıdır. Sonuçta, Guts hiçbir şekilde Femto’nun planlarına sekte vuramamıştır. Lakin sadece bu hatırlatmayı yaparak bile, içinde yaşanılan düzenin ne kadar vahşi, acımasız, hatta sadistik olduğunu insanlara göstermekte ve onların sahip olduğu anlam ve düzen hissiyatını yok etmektedir. İnsanların iyi bir tanrıya bile olan inancını yok etmekte ve içinde yaşadıkları düzenin kötülüğünü göstermektedir.

“Bu var olmamalı. O şeyler var olamaz.”

Ve haklıdır da. Ne de olsa, Berserk evreninde Tanrı’nın kötülüğü şüphe götürmez. Bu açıdan, Guts, bir kafirdir. Hem ahlaki hem de dini bir düşman.

“Gözlerini açık tut, izle. Putlara taparak bunu göremezsin. Tanrı bizim için bir gösteri yapıyor. Yeryüzünde bir mucize.”

Sadece Guts da değil, Conviction Arc’ta Casca da cadı denilerek aynı muameleyi görmüştür. Onun varlığı da, düzenin şiddetini açığa çıkarmakta ve bu yüzden, düzen yerine kendisi suçlanmaktadır.

“Bu cadı Albion’da yayılan şerrin lideri. Onu kazıkta yakarak Tanrı’nın zaferini kitlelere göstermeliyim. Benim görevim bu!”

Guts kendisi hakkındaki suçlamaları önemsemez. Onlara bir cevap vermeyerek, onlara üstün gelmiştir. Denildiği gibi, Guts kanayan bir yaradır ve aksiymiş gibi davranmayı denemez. Bunun için bir bahane üretmemekte, bir açıklama sunmamakta, sadece aydınlığın inanılmaz şiddetini sergilemektedir. Bu yüzden de, onun suçlanması, aşağılanması ve şeytanileştirilmesi zorunludur. Gerçek acıdır ve bu yüzden gerçeğe şeytan denmiştir.

“O adam. Kara Kılıç Ustası belirdiğinde, bir şeyler kırılıyor. Tanıdığım dünya yıkılıyor.”

“O korkunç.”

Bu tarihte kimi zaman ölümü kötü tanrılara atfederek gerçekleştirilmişken, kimi zaman da düzenin şiddetini edebi düşmana atfederek gerçekleştirilmektedir. Oysa karanlık mitosunu oluşturan şey bizzat aydınlığın inanılmaz şiddeti, onun yaratımının ve sürdürülmesinin getirdiği katliam ve bunu görmezden gelme isteğidir. Bu yüzden, kurbanın sadece reddedilmesi yetmez. O suçlanmalı, yaşadığı şeyi hak ettiği söylenmeli, hatta şerliği ilan edilmelidir. Başka türlü aydınlık var olamaz. Femto’nun bütün şerri onun kurbanlarına yüklenmiştir.

Feindbild Yazar:

Buradaki ve başka yazılarımı da içeren kendi sitem: https://otegezen.wordpress.com/

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir