Hoshi no Koe Mercek Altında

Makoto Shinkai’nin eserleri, hem yürek parçalayıcı güzelliği, göz yaşartıcı romantizmi hemde bir yerde izleyicide bıraktıkları eşsiz görsel tatmin ile ünlüdürler. En ünlü filmleri Kotonoha no Niwa, Byousoku 5 Centimeter ve Kimi no Na wa, doğaya bağlılığın ve uzay mekan tarafından engellenen aşkların konu olarak alındığı filmlerdir. Makoto Shinkai’nin böyle kozmik varoluş engelleri tarafından ayrılmış olan ilginç ve yürek burkan aşk hikayelerini konu almayı sevdiğini söyleyebiliriz. Doğu kültüründe böyle aşk hikayelerine sık sık rastlamak mümkündür Hintlilerin Rama ve Sitası bizim Ferhat ile Şirin’nimiz ve benzeri şeyler, batıda ise aşk hikayeleri genelde trajik ve entrikalar doludur Brunhilde ve Sigurd veya Romeo ve Juliet. Şahsen Shinkai’nin işlediği aşk temaları her zaman beni tavlamayı başarmıştır. Hoshi no Koe’nin(Yıldızın Sesi) Shinakai’nin benimsediği bu trendin başlangıcı eserlerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu sefer engel Mekanın Uzamıdır! Bu yazıda bu serinin beni pek bir mest eden Mizu Sahara‘nın çizim sanatı ile hazırlanmış manga versiyonunu konuşacağız.

Mesajın Gönderim Süresi: 1 yıl 16 gün 12 saat

Öncelikle esas kaynak olan Ova’dan biraz bahsetmek istiyorum. Makato Shinkai’nin ilk eserlerinden biri olan bu anime denilene göre sadece Shinkai tarafından amatör bir şekilde hususi bilgisayarında hazırlanmış. Tek bir kişinin elinden çıkan amatör bir iş olmasına rağmen dönemine göre taş gibi animasyonlara sahip. 2d ve 3d çizim tekniklerinin güzel bir şekilde üstesinden gelmeyi başarmış Shinkai. Ancak karakter tasarım ve çizimlerinde bir tembellik olduğunu söylemeliyim. Yine seslendirmeyi de kendi nişanlısıyla birlikte yapmış ve animenin müziklerini de bir arkadaşına besteletmiş. Bu amatör gibi görünen dehanın yarattığı hava çok güzel bir deneysel animasyon izliyormuş hissine kapılmanıza neden oluyor. Ve hazır sinemadan da bahsettiğimiz için söylemem gerek Christoper Nolan, Interstellar filmini yaparken Hoshi no Koe‘den fazlasıyla etkilenmiş gibi duruyor. Tabi bu benim naçizane düşüncem ama biraz araştırırsanız bana katılan bir kaç kişinin daha olduğunu görürsünüz.

Not: Buradan sonrası spoiler içeriyor!!!

2046 yılına hoş geldiniz!

Mikako Nagamine, BM Uzay Ordusu tarafından insanlık tarafından yeni keşfedilmiş bilinmeyen bir uzaylı ırk olan Tarsianlarla savaşmak için bir eğitim programına seçilmiş 15 yaşında bir kadındır. Eğitim antrenmanının bir parçası olarak Tracer adında bir mecha kullanmayı öğrenmiştir. Bu eğitim programı tam da Mikako’nun liseye hazırlanmaya çalışan bir orta okul öğrencisi olduğu sırada başlamıştır. Hikaye çoğunlukla Mikako ve onun dünyada olan, aşk kıvılcımları yaşadığı orta okul arkadaşı Terao Noboru ile arasında geçen mesajlaşmaları konu almaktadır.
Lysithea adlı uzay gemisinde insanlığın Tarsyalılara karşı yaptığı savaş, Birleşmiş Milletlerin bu bilinmeyen ırka karşı duyduğu merak ve öğrenme isteği Miko’yu Dünya’dan daha uzağa ve daha da uzağa çekmekte, Terao’ya göndermek için attığı mesajların ona ulaşması için gereken süreyi arttırmaktadır. Çünkü mesajların dünyaya ulaşması gittikçe gecikmektedir. Aradaki bu mesafeye rağmen Mikako duygularını koruyabilirken zamanın çok daha hızlı geçtiği dünyada geçen süre Terao’nun Mikako’ya karşı olan hislerini yavaş yavaş deforme etmeye başlamıştır.

Savaş neden neyin iyiliği için yapılır?

Bu mangada Shinkai’nin yirmi beş dakikalık tek bölümlük ovasından kesinlikle daha fazlası anlatılıyor, Mikako ve Terao arasındaki ilişkiyi, Mikako’nun BM Uzay Ordusu’na katılımının yarattığı etkiyi daha geniş olarak tanık olma şansı kazanıyoruz bu durum da olaylar arasındaki bağlamı sıkılaştırarak hikayeyi daha kaliteli bir temele oturtmakta. Manga formatı kesinlikle tek bölümlük bir Ova formatının izin verebileceğinden daha zengin ve uzun olduğu için iki karakter bağlarının arasında gittikçe büyüyen uçurum gibi mesafeyi okuyucunun hissetmesini daha iyi sağlıyor. Sevgili manga sanatçımız Mizu Sahara’nın tercih ettiği monolog ve sesli iki farklı diyaloğun aynı panellerde karıştırılarak verilmesi uzay ve zamanın yarattığı bu çaresizlik ile zaman bükümü hissini kuvvetlendirmekte.
Hikaye, genel olarak kalp kırıcı, heyecan verici ve kişiyi üzerinde düşünmeye teşvik etmekte. Terao ve Mikako’nun ilişkisinin neredeyse imkansızlığının ötesinde hikaye Mikako’nun içinde bulunduğu ışık yolu uzaklığındaki gezegenleri, güneş sistemlerini, uzaylı ırkı, medeniyet kalıntılarını ve füturist mechaları ile okuyucuyu vurmakta. Tabi bu kısımlar sadece romantizme odaklananlar için pek bir önemsiz kalıyor ama meraklıları içinde oldukça hoş olduğunu dile getirmem gerekirdi.

Dünyadaki insanlar BM Uzay Ordusu projesinin insan toplumunun geliştireceğine inanmasına rağmen Mikako bunu insanlığın iyiliği için yapıp yapmadığından emin değildir. Böylece Mikako karakterini kullanarak Shinkai ”İnsanlığın İyiliği” için bir şeyler yapmanın ne anlama geldiğini sorguluyor.

Kendimce biraz Baudrillard’ın gerçeklik hakkındaki düşüncelerinden de bir şeyler yakalayabildim. Dünyada ki insanlığın başlangıçta bu keşif olayına ilgi gösterdiğini söylemiştim ancak bu durum geçen yılların ardından gittikçe değişmiştir. Işık yılları uzaklıkta olan bu gönüllü askerin ölümü veya başarısı dünya insanı için artık önemsiz bir hale gelmiştir. Çünkü o kadar uzakta olan şeylerin dünyadaki insanlara herhangi bir etkisi yoktur. Bu tıpkı Bodrillard’ın kanal değiştirildiğinde körfez savaşı da bitmiştir söylemi gibidir. Savaşın bittiği filan yoktur ama uzaktan tanık olan ve etkilenmeyen birey için bir gerçekliği yoktur. Ve bu durum mangada Terao’nun daha da yıpranmasına neden oluyor, geçen yılların ardından Mikako’nun gerçekliğinden etkilenen bir tek o kalmıştır. Ve bu etki gittikçe azalmaktadır.

Yıldızlar arası Aşıklara Feminist bir Twist

Hoshi no Koe’nin hikayesi çoğunluğu Terao ve Mikako ve onların arasındaki gergin ilişkinin etrafında şekillenmekte. Bu bağımsız manganın uzunluğu nedeniyle her iki kahramanımız da  OVA formatının aksine daha detaylı karakter gelişimlerine sahipler. Mikako kararlı ve özverili bir kişidir. Çok çalışıyor ve her şeyde iyi başarılı gibi görünüyor, ama bunları pek kafasına takmıyor. Yaptığı yanlış tercih yüzünden o, projenin başarısız olmasını ve dünyaya geri dönmekten başka hiçbir şey istememektedir.

Terao ise Dünya’da Mikako için yaşamaya çalışır. Mikako’nun hayallerindeki liseye gider ve onsuz kendo eğitimini sürdürmektedir. Yine de Terao, kendi akıl sağlığını koruyabilmek için gittikçe Mikako ile olan ilişkisini, hislerini yavaş yavaş yitirmeye, deforme etmeye başlamıştır. Çünkü zaman Mikako için dakika saat biriminde ilerlerken Terao için aylar seneler formatında ilerlemektedir ve fark Mikako dünyadan uzaklaştıkça artmaktadır.

Manga ayrıca orijinal OVA’dan çok daha fazla yan karaktere sahip. Mikako’nun Lysithea uzay kruvazöründeki en yakın arkadaşı Hisa ve bu ikilinin komutanı Bayan Misa, bu iki kadın karakter Mikako’nun sevdiceği Terao’dan ve dünyadan ışık yılları kadar uzaktayken ona bir dayanak noktası oluyorlar. Hatta ve hatta Mikako güzel komutanı Misa’yı kendisinin gelecekteki olsa bir hali olarak görüyor. Sırf bu yan karakter desteği bile mangayı verdiği duygular bakımından özel kılıyor.

Nihayetinde, Hoshi no Koe klasik bir savaş zamanı aşk hikayesinin yıldızlar arası versiyonu. Ancak savaşa giden kişi geleneksel klişelerin önüne geçip kadın taraf olduğu ve evde bekleyip kendini parçalayan kişide erkek olduğu için eserin kendini benzer klişelerden sıyırıyor. Eğer roller değişseydi bu kadar etkileyici olamazdı.

Geleceğin Portresi

Hoshi no Koe’yi okumak görsel bir zevktir. Mizu Sahara her zaman olduğu gibi manganın başlangıcında, ortalarında ve kapaklarda seçtiği renkler ile sulu boya yeteneğini enfes bir şekilde kullanmıştır. Sulu boya esere ayrı bir hava vererek durgun bir keder ve huzurlu bir  naiflik katıyor. Çizgi(hat) kullanımının güzelliği de manga boyunca Mizu Sahara’nın stilinde devam etmekte. Ova’nın döneminin aşkın amatör görselliği de oldukça hoş bir deneyim olsa da Sahara’nın daha keskin ve daha az yuvarlanmış karakter tasarımlarını Ova’ya tercih etmekteyim.

Özellikle Sahara’nın göz çizimlerini duyguyu verme konusunda oldukça başarılı buldum. Karakterin yaşadığı acı, umut ve korku gibi duyguları kendimin de deneyimliyebildiğimi hissettim. Mikako’nun yukarıdaki sulu boya panelindeki gözlerine bakarak, onun umutsuzluğunu ve sefaletini hissedebilirsiniz. Kendini dünyanın geri kalanından ayrı hissediyor, uzay boşluğunda taşıdığı garip duygularla birlikte süzülüyor.

En Nihayetinde Hoshi no Koe ile İlgili Hakikat

Genel olarak, ben Hoshi no Koe okumaktan oldukça çok keyif aldım. Mangayı okumadan önce hikayesinin Makoto Shinkai eserinden uyarlama olduğunu bilsem de Ova’yı izlememiştim. Bu yazıyı yazarken hem 24 dakikalık kısa bir animasyon olduğu için hemde farklı bir bakış açısını da yakalayabilmek için izleme kararı aldım. Dürüst olmak gerekirse sanat stilini ve karakter derinliğini orijinal OVA’nın kendisine tercih ettiğimi düşünüyorum! Makoto Shinkai ya da orijinal OVA hayranlarına, bu mangayı okumayı şiddetle tavsiye ediyorum. Eğer Sci-fi ve Mecha unsurları düşkünseniz evet manga da bu unsurlar Ova’ya göre, karakter gelişimleri ve mesafenin korkutuculuğunu okuyucuya verebilmek adına daha bir geri plana atılmış.
Yine de, herhangi bir okuyucu için, Hoshi no Koe hem duygusal hem de muhteşem bir deneyim olacaktır. 10 bölüm ve tek cilt olmasıyla dört kıtalık bir şiir gibi. 2046 yılında 2000’lerin başındaki neredeyse antenli cep telefonlarının telefonlar kullanılmasına(benzer bir sıkıntı Matrix üçlemesinde de vardır) ve kızın bilmem kaç ışık yılı uzaklıkta uzay filosunda lise üniformasıyla dolanmasına rağmen Hoshi no Koe kesinlikle zamanın ötesinde bir hikaye. Bu sadece yıldızlar arası bir aşk hikayesi değil aynı zamanda savaş ve ırk kavramlarımızın galaktik ölçekte düşünüldüğünde ne anlama geldiğini düşündürtüyor. Bizlere savaş ve bilinmeyenlerle dolu olan dünyada, hayattın bizlere verdiği küçük mutlulukları her zaman hatırlamamızı öğütlüyor. Ve en önemlisi zaman ve mekan bize karşı bile olsa sevmeyi asla unutmamalıyız. Makato Shinkai sanki içinden geçen duyguları bir şiir gibi yazmış ve Mizu Sahara da bizler için Bob Ross misali bizlere bu hüzünlü mutlulukları resmetmiş. İki isime de yarattıkları bu sanat eseri için teşekkür ediyorum.

Ascalon Yazar:

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir