Claymore Mercek Altında

-Claymore Spoilersız Manga İncelemesi & Kritiği-

Eserin Künyesi:

Adı: Claymore
Cilt Sayısı: 27
Bölüm sayısı: 159
Toplam: 159 + Ekstralar
Yazar: Norihiro Yagi
Yayımcı Şirket: Shueisha (Shounen Jump Monthly, Shounen Jump Weekly ve Shounen Jump SQ dergilerinde yayınlandı)
Türk Çevirici: Yok (varsa bilgilendirin lütfen)
Tür: Seinen Manga, Gerilim, Bilim Kurgu , Fantezi, Shounen, Shojo, Sword & Sorcery
Yayımlanma Yılları: Mayıs 2001 – Ekim 2014


Giriş:

Okuduğumuz çizgi roman ya da manga ya da roman serilerinde çok keyif alıp beğendiğimiz eserlerin hepsinin bizlere yaşattığı farklı tecrübe ve duygular vardır. Mesela;  bazı seriler vardır onunla ahbap olursunuz dertlerinizi paylaşırsınız. Bazı seriler vardır hayali arkadaşlarınız olurlar hayallerinizi yaşatır. Bazı serilere ise aşık olursunuz. Öyle kulu köpeği olduğunuz, gözünüzün başka bir şeyi görmediği türden bir aşk değil kastettiğin, genişletilmiş bencillikten bahsetmiyorum (Selamlar K. Marx) . Benim bahsettiğim tüm bariz kusurlarına vede içinizdeki “Tehlike Var !” uyarısına rağmen çekimine kapıldığınız önce şöyle bir uzaktan takip edip, sonra yavaş yavaş kendinizi açtığınız türden bir aşk. Hani platonik başlar, sonra tam karşılıklı olmuşken ufak bir “bulutların üstünde” dönemi yaşadıktan sonra da yollar ayrılır ya. Öyle bir şeyden bahsediyorum.

İşte Claymore benim için böyle bir tecrübe idi. Başta irite edici, tedirginlik verici fakat alttan alta da yeni, tarif edilemez bir şeydi. Daha sonra daha da samimileştik, karakterler ile empatiler kurduk. Sonra beni bir çok hayal kırıklığına uğratacak gibi oldu her böyle olduğunda çok zaman geçmeden aslında yanlış yargıladığımın farkına varmamı sağlayan güzel sürprizler yaptı bana ve finale doğru artık doyuma ulaşmış bir veda vardı. Fakat bu veda unutulacağı ya da artık sevilmeyeceği anlamına da gelmeyecekti.

Claymore tuhaf bir seri. Tüm içerenleri size Seinen bir seriyi çağrıştırsa da bir Shounen Jump (aylık versiyonu) dergisi içeriği olarak o Shounen olarak nitelendiriliyor. Zira bu tuhaftı çünkü kadın karakterler tarafından taşınan, kadın karakter ağırlıklı feminen bir seriydi. Yani 18 yaş altında bir etiket verecek olsaydık bile bu Shounen değil (12-18 yaş arası genç erkek manasına gelir) Shojo (12-18 yaş arası genç kız) olurdu büyük ihtimalle.

Nitekim Shounen etiketli, Shojo kadrolu ancak Seinen kuşanımlı tuhaf bir seri. Nitekim daha önce tecrübe ettiğim pek çok şeye benzer yönleri olduğu gibi bir yandan da hiç bir şeye benzemiyordu. Claymore’un ekzantirik vede egzotik çekim gücü sanırım buradan geliyor.

Seranat yapma kısmını geçip biraz daha teknikalite konularına inelim ve bu kısmı belli başlı departmanlara ayıralım bunlar.

Hikaye & Esin Kaynakları – Karakterleri – Artistik Yönü (Çizimleri) – Sonuç şeklinde ilerleyelim. Spoiler olmayacak, olacak gibi olursa da ön uyarı eklerim haberiniz olur o yüzden rahat olun. Hadi Başlayalım.


Hikaye & Evren Dizaynı:

Claymore, seriye ismini veren silahın kökenlerinden (18. Yüzyıl İskoçyası’nın uzun kılıcı), tutunda karakterlerin avrupai ve slav görünümlerine, orta çağ fantezisinin andıran dış mekan ve kostüm tasarılarına kadar her anlamda bize verdiği hava İskandinav diyebiliriz.

Hatta Claymore denilen bu kadınlar için köleleştirilmiş Valkyrie Savaşçıları diyebiliriz. Valkiriler, İskandinav Mitolojisinde savaş alanında yiğitçe şehit düşenleri yiğitler cenneti Valhalla‘ya taşıyan, kadın savaşçılardan oluşma uçan atlı süvari birliğidir. Ve Asgard ile Valhalla’nın savunmasının önemli bir parçasıdır. Valkyrie özgürlük, ödüllendirilmek ve onur gibi kavramlarla eşleştirilirken Claymore esaret, harcanabilirlik ve itaat kavramları ile eşleştirilebilir. Bu dialektik kurgu burgusu (twist) seri içerisinde pek çok başka yerde görülebilmekte onlara sonra geleceğim.

Yazarının (Norihiro Yagi) deyimiyle seri ilk olarak bir Sword & Sorcery serisi olarak başlıyor (Bastard, Bersek, Red Sonja, Conan The Barbarian gibi) ancak daha sonra sınırları genişliyor. Sword & Sorcery (Kılıç ve Büyücülük) Fantezi ana türünün bir alt koludur. Ve temelinde çoğu orta dünya temalı eser (Witcher, LoTR, Game of Thrones) bu türden nasibini almıştır. Claymore’un ise burada fark koyduğu en bariz noktalar şunlar;

  1. Kadın karakter fazlalığı ve feminen yaklaşım.
  2. Kesin bir hiyerarşi duygusu ve Sıralama Sistemi
  3. Azda olsa bilim kurgu öğeleri
  4. Uzun soluklu zaman atlaması
  5. Evren dizaynına dair bildiklerimizi unutturacak plot twist hamleleri.

Ucu bucağı olmayan içerisinde birbirlerinden ayrı gayrı halde bulunan şehirlerin olduğu kuzey-güney-batı-doğu uçlarının her birinin bir güç unsuru tarafından zapt edildiği (güçler ayrılığı) vahşi vede bakir bir evren ile başlıyoruz seriye ve zamanla karakterlerimizin ve bizim sınırlarımız, haritamız çiziliyor. Bazı mühim şehirlerin ve yapıların adlarını bilmek ile beraber yaşadığımız ülke ya da kıta ile ilgili bir bilgimiz yok bu da bilinmezlik ve keşif havası katıyor.

Dünya da üç ana ırk ve yırtıcı var diyebiliriz.

İnsanlar -> Diğer insanlara gücü yetiyor. Bitki ve hayvanlarla besleniyor.
Yomalar -> Diğer yomalara gücü yetiyor ve İnsan ve hayvanlarla besleniyor. Canavar görünümlü, yedikleri insanların kılıklarına girip parazit gibi toplum içinde saklanan canavarlar.
Claymorelar -> Diğer Claymore ve Yomalara gücü yetiyor. İnsan gibi besleniyorlar. Ve içlerinde yoma ve dolayısıyla yoma gücü taşıyorlar.  Organizasyon diye anılan bir oluşum para karşılığı bu yarı yoma- yarı insan savaşçılarını yomalardan kurtulmak isteyen ve parası yeten vatandaşlara yönlendiriyorlar.

Ancak Yomalar kendi içinde normal yoma-yarı uyanmıi yoma ve uyanmış yoma olarak üç gruba ayrılıyor ve bu hal hareketlerinde olduğu gibi güçlerinde de farklılık yaratıyor ancak insan etine olan açlık baki kalıyor.

Serimize ismini veren kadın savaşçılar (onlara da isimlerini taşıdıkları kılıçlar veriyor) insanlar ve yomalar tarafından “Claymore” olarak çağırılırken. Organizasyon’daki yöneticiler ve ajanlar (her Claymore’un bir ajanı, menajeri var diyebiliriz.) tarafından adları ve özellikle numaraları ile çağırılıyorlar. Kendi türü (yani diğer claymore savaşçıları arasında) tarafından ise ismi, numarası ve varsa özellikle lakabı ile çağırılıyor. Bu da bu karakterlerin diğerleri tarafından bakış açısını gösteriyor.

İnsanlar için onlar yarı canavar olan güvenilmez silahlar. Bir kişilikleri olduğunun farkına bile varmamışlar.
Organizasyon için onlar para getiren askerler ve piyonlar. Bir kişilikleri olduğunun farkında olmak ile birlikte duygu-düşünce ve etik anlayışı gibi şeylerin gelişmesini istemiyorlar.
Diğer Claymore savaşçıları için ise onlar duruma göre birer rakip, duruma göre bir yoldaş, duruma göre bir lider, duruma göre bir kader kurbanı ve bazen duruma göre bir deneme tahtası.

Nitekim evren dizaynı olarak bize ilk aksettirildiği şekliyle;

Organizasyon -> Çoban
Claymore -> Çoban Köpeği
Yomalar -> Kurt (ve diğer yırtıcılar)
İnsanlar -> Koyun

Ancak hikayemiz içerisinde daha serinin başlarında okuyup öğreneceğimiz Clare-Raki ya da Teresa-Clare gibi hikayeler ile ne Claymore Savaşçılarının sadece köpek ne de insanların sadece koyun olmadıklarını öğreneceğiz. Daha ileride ise ise Yomaların sadece yırtıcı olmaktan başka amaçlara hizmet ettiklerini de ve Organizasyon’un bu düzeni nasıl kurduğunu da…

Nitekim tüm olasılıklara açık tamamen bilinmezlik üzerine başlayan macera yeni kurulan ilişkiler ve verilen savaşlar ışığında bize yeni şemalar çıkartacak. Ancak her yeni şemada denklemi bozan yeni bir girdi daha olacak ve keşfetme, öğrenme ve işin sonunu görme merakın ne kadar fazla sır açıklanırsa açıklansın sönmeyecek. Sanırım bu da bu serinin ben ve seriyi önerdiğim arkadaşlarımın en hızlı/çabuk okuduğumuz serilerden biri olmasının altında yatan motif olabilir.

Hikaye basit olarak kendi intikam arayışı içerisinde iken kendisini bir Claymore olarak yetiştiren baş karakter Clare üzerinden içine daldığımız bu evrenin geçmişini, bugününü ve geleceğini öğreniyor vede nihai hedefe ulaşma yolculuğu sırasında yeni düşmanlar ve dostlar ediniyoruz.

Nitekim ilk başta rahatsız edici, yabancı, soğuk ve ehlileştirilmemiş bir diyarda sizi koruyabileceğinizi düşündüğünüz, size rehberlik edebileceğinizi düşündüğünüz baş karakter Clare’e yani bir Claymore’a sarılıyor ve hikayeye dalıyorsunuz. Nitekim seri başında Raki’den farkımız yok tıpkı seri sonunda da olmayacağı gibi.


 

Karakterler ve İlişkileri:

Claymore serisinin en güçlü yanlarından biride karakterleri, en sıradan karakter bile onu diğerlerinden ayırabilecek küçük nüanslara sahip. Evet bir çok ortak amaçlara, zevklere ve alışkanlıklara sahip birbirine fiziksel olarak çok benzeyen karakter olması ile beraber aynı zamanda parmak izi gibi dışarıdan bakılınca hepsi birbirinin aynısıymış gibi görünen ancak okudukça her birini ayıran ufak ya da büyük nüansları görmek gerçekten güzel.

Tüm karakterleri gerçekten önemsemenizi sağlıyor ve bir erkek okuyucu olarak ben bile Claymore’daki bu yoldaşlık ve kardeşlik (sisterhood) havasını çok iyi hissettim hatta bu konuda okuduğum pek çok Shounen eserden daha iyiydi.

Analitik, soğuk ve dobra Deneve, dışarıdan sert aslında sevimli ve kırılgan Helen, her zaman yalnız kalmak istermiş gibi gözükse de aslında tek niyeti kimseye yük olmama ve onların başını belaya sokamamak olan Clare, zeki, çevik ve de ahlaklı lider Miria, nüktedan, cüretkar vede merhametli Galatea, asil, güçlü ve sadık Ilena, tatlı-sert ve mükemmel Teresa vs vs gibi farklı sıfat ve adlandırmalarla anabileceğini o kadar farklı karakter var ki bu kadar dar kadrolu bir seri için sizi şaşırtacak derecede.

Ayrıca diğer pek çok serideki gibi “Ana karakter ve yardımcıları evren içinde akar ve evren içindeki nüfus bunlara şahitlik eder bir karar almaz, sadece dekorluk yapar.” hareket tarzı bu evrende yok. Dış karakterlerin seçimleri bile ana karakterlerin yolculuğunun seyrini değiştirebiliyor ya da ana karakterlerin aldığı kararlar bir anda kısa zaman içinde ya da zamanla uzun zaman zarfında etrafındaki dış karakterleri ve dinamikleri etkileyebiliyor. Yani tepkisel ve duyarlı, yaşayan bir kadroya ve evrene sahip diyebiliriz.

Bir diğer güzel şey seride ne kadar fazla miktarda mühim ve iyi işlenmiş dialektik ilişkisi bulabileceğiniz. Ajitasyon ve abartıya kaymayan bir kontrast zenginliği var. Tüm yönetim kadrosu erkek olan savaş, entrika ve dominantlıktan başka bir şey bilmeyen Organizasyon’un kontrastı olarak yoldaşlık, sadakat ve özgürlük duyguları ile beslenen, erkekler tarafından içlerine bir parça ilkellik ve canavarlık konan ancak buna rağmen doğaya ve sevgiye yakın kalan savaşçı kadınlar. Tam bir ata erkil toplum modeline karşı verilen savaş durumu.

Öte yandan Yomalar insanlar arasında yaşayan, insan gibi görünen ancak öyle davranmayan günümüz günahkar canavarlarına iyi bir gönderme yapıyor. Claymore’ların kariyerini şekillendiren karar ya da fırsat (bu durumda talihsizlik de denilebilir) genelde hayatlarını ve sevdiklerini ellerinden alan bu günahkarları alt etme fikri olabiliyor.

Claymore’ların kadınlara özgü (seksilik ve cinsellikleri ile de en çok ilişkilendirilen) 2 organı birbirine bağlayan ve ikisinin simetrisinden ilerleyen yaraları da (ve bu yaranın en çok utandıkları şey olması) bir bakıma iffet, namus gibi kavramlarla nitelendirdiğimiz bu organların ve bakireliğin aslında bu harika kadınların (serideki ve tüm dünyadaki) kişilikleri, karakterleri vede ruhları ile yakından uzaktan alakası olmadını etiğin ve güzelliğin başka şeylerden geldiğini de gösteriyor.

Tüm bunlar ve daha fazla mesaj (Nihai ve anlamsız nefret Vs mantıklı ve anlaşılabilir merhamet gibi serinin başlangıcına ve sonuna damga vuran imgeler idiler.) yer yer üst metin, yer yer alt metin olarak bizlere sunuluyor. Ve bu açıdan Claymore serisinde boy gösterip, herhangi bir diyaloğu olan hemen her karakter bu hikayeye ve temaya yarıyor. Her şekilde zenginleştiriyor.

Karakterler ve ilişkileri açısından türünün en iyilerinden biri.


 

Artistik Yönü (Çizimler ve Tasvirler)

Claymore okuyabileceğiniz görsel olarak en iyi shounen/seinen eserlerden birisi diyebilirim. Ve bildiğiniz gibi çizgi roman anlatı sanatında çizim sadece iyi resim ya da portre çizme değildir. Panelleme tercihlerin, akıcı ve inandırıcı geçişler, kullanmayı seçtiğin teknikler, ışığın ve hareketlerin tasviri vs gibi pek çok farklı şey var.

Üstat Yagi sadece iyi çizmiyor aynı zamanda iyi sergiliyor. Bunun için seçtiğim bir kaç örnek sahneyi atayım.

Karakterin kopardığı kolun geniş açıdan karlar üzerindeki duruşu üzerinde arka planda sisin arkasında bir silüet görüyoruz. Ses efekti esen rüzgarı hissettiriyor. Bir altta ise o silüetin içinden çıkanı görüyoruz. Kesilmiş kol -> silüet -> karakter bağlantısı çok şık verilmiş.
Yagi bu tarz çok verimli çok fazla 2 sayfalık paneller çiziyor. 2 sayfanın üst tarafını panoromik bir şekilde yenilen düşmanın parçaları, karakterler ve mekan olarak görüyoruz. Aşağıda ise üstte panoramada gördüğümüz karakterlerin etkileşimleri. Her karakter bir mini panel ile betimleniyor. Çok verimli ve göz doldurucu bir tasvir.
Perspektf, Gölgelendirme açısından güzel anlar
Gördüğüm en iyi dönüşüm sahnelerinden biri ayrıca akıcı hareket hissiyatını tek karede verebildiğini düşünüyorum.
Koyu tonların kullanımı, doku çizimi, perspektif ve gölgelendirme açısından güzel bir 2 sayfa sahnesi daha
Suyun akıntısı, arka plandaki orman ve ışığın doğal dolgusu hoş.

 

Yagi Reis’in şov yaptığı anlar. Gölgelendirme, perspektif, ışık kullanımı, gölgelendirme ve doku çizimi hepsi top level.

SONUÇ:

Claymore sizi hem ayırt edilebilir ancak ortalığa saçılmamış zeki ve sade alt metni ile hemde ilgi çekici fantastik ve romantik diyaloglar ile dolu üst metni ile edebi açıdan doyurucu bir eser. Bunun yanına birde şaşırtıcı vakalar, plot twistler ve iyi tasarlanmış karakterler arasında iyi kurgulanmış ilişkileri ekleyince, düz yazı olarak yani roman olsa bile okur ve memnun olurum diyebileceğiniz bir eser. Ancak Claymore bunun yanı sıra harika görseller, özgün ve doyurucu aksiyonu da size sunuyor.

Patriarki karşısındaki kadınlar, nefret karşısında merhamet, yalnızlık ve unutulmuşluk karşısında sevgi ve yoldaşlık vs vs pek çok bireysel ve toplumsal mücadeleyi hem fiziksel boyutta savaş alanında hemde ruhani anlamda kalpler ve zihinlerde tecrübe etmemizi mümkün kılan bir eser. İnanılmaz üst düzey felsefe, sosyoloji ve edebi yetkinliğe sahip değil elbette (12-18 yaş arası dergisinde yayınlanıyor sonuçta) ancak bu hususlarda kendi türü içerisinde verilebilecek en nitelikli emek veren işlerden biri denilebilir.

Çok sakız gibi uzatıp sizi sıkmıyor, aceleye getirip sizi hayal kırıklığına da uğratmıyor 150+ sayı (her sayı 24-27 sayfa) boyunca tatmin oluyorsunuz. Hatta bazen çok kızdığınız bir şey yaptığında bile yazar sizin gönlünüzü hoş sürprizlerle geri almayı ihmal etmiyor. Nitekim yaratıcısına kızgın kalamadığınız , bittiğinde tebessüm ile başında kala kaldığım eserlerden biri oldu.

Karakterler ve İlişkileri: 93/100
Derinlik & İşçilik: 90/100
Çizim & Tasvir: 90/100
Türünün Gereklilikleri: 89/100
Hikaye & Evren Dizaynı: 92/100
Özgünlük ya da Etki Gücü: 87/100
Zamanlama & Ritim: 94/100
Genel Ortalama Puan: 90.8 /100

15 yaş üstü, fantastik öğeler ve heyecanlı geçişlerden hoşlanan ve sanatsal açıdan göz dolduran eserleri değerlendirmeyi bilen, sabırlı bir okuycuu iseniz sizlere gönül rahatlığı ile   Claymore’u tavsiye edebilirim.


Yazıyı izin alınmadan vede orijinal linki paylaşılmadan üstlenenler hakkında hukuki yaptırım uygulanacaktır. Tüm hakları saklıdır. @kahramanbaykus.com

 

 

Utkan Aktaş Yazar:

2 Temmuz 1987 doğumlu olan Utkan genç görünümlü bir ihtiyar olarak iki üniversitede bulamadığı aidiyet ve de yaratıcılık hissini dans, yazarlık, kurgu gibi pek çok diğer sanatsal uğraşıda buldu. Şimdilerde ise Kahraman Baykuş olgusunun kurucularından ve de yazarlarından biri olmaktan son derece memnun bir adam olarak tanınmakta ...

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir